Maarif meselesi toplumumuz için yeni bir konu değil. Osmanlının son dönemi itibariyle başlayan modernleşme hikâyemizde hep yeni bir şeyler denedik ama beklediğimiz sonucu alamadık. Bu anlamda eğitimde ‘yeni ve doğru’ anlayışını hala yakalamış değiliz.
Son günlerde siyasetin ve toplumun gündemine düşen ortaokuldan liseye, liseden üniversiteye geçiş aşamaları ve koşulları tartışılırken bunu fırsat bilerek eğitim meselemize dair genel bir perspektif çizelim. Gelişmek ve büyümek için kendimize yapıcı eleştiriler yöneltelim.
Cumhuriyet hikâyemizin içinde, eğitimde dünden bugüne neler yaptık? Doğruların yanında yanlışlar, eksiklikler neydi?
1-Eğitim felsefesine kafa yormadık. Sistem ideolojik ve tek tip insan yetiştirmeye odaklanmış, niteliği pas geçmişti. İdeolojik söylem; geçmişini inkâr eden, köklerine küsen bir anlayışın üzerine inşa edilmişti.
2-Eğitim anlayışımız insanı kazanmaya dönük değil. Belirlediği standart anlayışın dışına çıkan tüm çocukların üstünü çizen bir pratik hâkim. Farklı veya sıra dışı olan çocuklar, ilgiye-sevgiye muhtaç yavrular katı kuralların soğukluğunda mutsuzluğa itiliyorlar.
3-Cumhuriyet tarihi boyunca eğitim sistemleri değişti ama içerik hep atlandı. Son dönemde yapılan müfredat çalışmalarıysa bu eksikliğin giderilmeye başlandığının bir göstergesidir.
4-Öğretmenler pedagojik formasyon ve mesleki duyarlılık konusunda denetlenmiyor. Öğretmenler başarı kriteri açısından değerlendiriliyor ama öğretmenin öğrenciye bakış açısı, davranış biçimi ve sevgi-disiplin dengesini pratize etmesinde çıkan sorun alanları yeterince değerlendirmeye alınmıyor.
Geçerli sisteme dair iki soru:
1-Eğitim sistemi toplumun değerlerini benimsemiş, vatanını seven, iyi ve faydalı insan yetiştiriyor mu?
Çünkü nesillerin bu yönde yetişmesinde aileye yardımcı olmak devletin görevidir.
2-Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ısrarla vurguladığı ‘özgüven’ meselesi çocuklarımıza ne kadar aşılanabiliyor?
“Kimsenin karşısında eğilmeyin” söylemiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsiyete vurgu yapması da ‘eğitim sistemi şahsiyetli bir gençlik yetiştirebiliyor mu?’ sorusunu akıllara getiriyor.
Dünden bugüne eğitim sistemine dair sorular sormuşken geleceğe dair önemli bir hususun altını çizelim.
Yeni sistem nitelik, yöntem, içerik bakımından tartışılabilir ama ben başka bir noktaya vurgu yapacağım: Eğitimde hakkaniyet.
Hak dağıtımı, adalet, eşitlik ve özgürlük gibi kavramlar üzerine oldukça kafa patlatmış olan John Rawls “A Theory of Justice” adlı eserinde devletlerin mal ve hizmetleri dağıtımında adil olmaları gerektiğini; toplumda en az avantajlı olanların temel ihtiyaçlarının korunmasıyla bir toplumun adil olacağını dile getirmiştir. Bu açıdan bakıldığında eğitimde fırsat eşitliğinin altını çizmek gerekir. Eğitimde hakkaniyet olmazsa olmazlarımız arasında yer almalıdır.
Hakkaniyetli bir eğitim sisteminde yetişen birey ise adil olmak adına daha fazla çaba sarf edecektir.
Victor Hugo’nun “İyi olmak kolaydır, zor olan adil olmaktır” sözünden yola çıkalım… Çocuklarımıza kurduğumuz dünya içinde evde veya okulda onlara adaleti yaşatabilelim ki sonrasında bu anlayışı içselleştirip düzeni devam ettirebilsinler.