Her yürüyen ve Twitter'da okuduklarından etkilenen insan ölümü tadacaktır.
Her öfkeyle kalkıp zararla oturan insan da ölümü tadacaktır.
Her gördüğüne kanca atan erkek ile hadım gibi yaşayan erkek de; her selam verenle flört eder gibi konuşan kadın da, münzevi ve her haliyle bakir olan kadın da ölecektir.
Her şeyi ciddiye alanla hiçbir şeyi umursamayan da ölecektir. Tam bunu yazarken aklıma; ölüm, adil mi oluyor bu durumda? Diye bir soru gelmiş olsa da devam etmeliyim. Kanamaya, kanatmaya, kaşımaya devam etmeliyim. Çünkü ölemedim. Ölüm unuttu beni bir yerlerde. Başka birinin canını almaya gitti. Oysa ölümden köşe bucak saklananlardan olmadım hiç.
…
Musluğu aç. Elektrik düğmesini kapa. Anahtarı çevir. Gaza bas. Önünde yavaş gidene küfret. Zil çalsın. Sınıfa git. Fabrikaya git. İş yerine git. Dükkâna git. Lokantaya git. Cennetin bağına, cehennemin dibine git. Yüzün asık. Daima asık. Sana yan yan bakandan huylan. Kepenkler açılsın. İnsanlar hurra içeriye dolsunlar. Tüm tezgahlar yağmalansın. Tüm elbiseler denensin. Tüm portakallar, domatesler, salatalıklar tek tek ellensin. Parti başkanlarına küfredilsin. Televizyon açılsın. Telefonlar sürekli elde olsun. Sakıncalı mesajlar silinsin. Sakınılan aramalara dönülmesin. Yeni bir sayfa açılsın ekranda. Sürekli yeni sayfalar açılsın. Tamamlanmamış sayfalar hemen kapatılsın. Yeni telefon numaraları kaydedilsin adres sayfasına. Heyecansız. Aynı haberler okunsun. Her ekrana aşağı yukarı aynı reklamlar düşsün. O ayakkabı çok güzelmiş! O elektrikli yemek pişirme makinesi mükemmel icat olmuş! Gittikçe yalnızlaş. Bir oda bir salon daireler pek revaçta. Hızlan biraz! Otobüsler durakta bile durmuyor. Bilet al. Abonman yükle. Turnikeden geç. Sayım yapılır gibi gelsin sana. Eline mühür al, oyunu bas. Yüzünde galibiyet izleri. Tüm ülkeyi, hatta ülkeyi kurtarmış gibi yürü. Orman dursun orada. Deniz dursun kenarda. Ay zaten karışmıyor bu hikâyeye. Yollar aksan. Sahi yollar nereye gidiyor böyle? Aman şimdi bunu mu düşüneceğim... Tak kulaklığı, aç müziği. Bir kalabalık çağır. Kimseler gelmesin. İçine eğil. İçinde kurumuş pınarlar. Anlatılmış dertler. Dertsiz kalmış bir yürek. Gazı kaçmış içecek artığı gibi tüketilmiş, kırılmış kelimeler. Kelimelere inanma. Hatta yüzlere, davranışlara inanma, diyen o ses. İnanma! Diye bağıran içi kurumuş imansız bir ses. Oyala kendini. Sakın durma! Durursan acırsın. Durursan durgun su gibi kokarsın, diye eski bir ses. Durmadan akşam, durmadan televizyon, durmadan dedikodu, durmadan onlar hep kötüydü zaten, durmadan iyi ettim işte, var mı diyeceğin, diyen içten yanmalı motor gibi öfkeni ısıtan bir hınç. Taksit öde. Taksitle ölüm de bitti. Sokrates'le bir YouTuber aynı kefede. Cenaze arabası mı o geçen? Çoktan beri gelin arabası görmüyor gözlerim. İmza günleri bitince hayat bitiyormuş gibi mi oldu? Şereflililiput belediyesi kültür festivali yine mi aynı sanatçıları çağırmış? Kedileri besle. Kendini besle. Tost ne demek? Yemek başka bir şeydi ama yemek yarışması mı izlesem? Yolda ekmek bulursan üç kere öpüp başına koyduktan sonra bir kenara kaldır yavrum, diyen bir ses…
Caddedeki o kalabalığın içinde gördüm onu. Ne kadar da telaşlıydı. Herkes gibi bakıyordu vitrinlere. Sanırım bin yıl kadar önce yüzünü bir an görsem dahi kalbim yerinden çıkacak gibi olur, elim ayağıma dolaşır, bir bahane, bir bahane bul ve gözlerini yakından gör, diye delirirdim. Yolun kenarında durdum. Sonsuz yeminler ettiğimiz insanın kalabalığın içinde, bir saman çöpü gibi gidişine baktım. Küfreden, çığlık atan, alışveriş yapan, birbirini iten, oralarını buralarını yoklayan, sanki tek vücut gibi olan o kalabalığın içinde akarken gözlerinin de kalabalığın bir parçası olduğunu gördüm. Bir an göz göze gelmiş olsak da o gözlerin, sözlerin, gönlün tükendiği yere varmıştı. İşe yarar mı, yaramaz mı? İnanmak, güvenmek, dostluk, hiçbir işe yaramazdı. Hatta işleri altüst ettiği için mümkünse kullanılıp atılmalıydı. Bunu ne çok insan biliyordu; sen öğrenememiştin.
Poşet al, poşeti aç, poşeti at! Poşette yemek, çöp poşeti… Poşetlenmiş hayatlar. Hareket ne kadar çok, bereket ne kadar da silinmiş zihinlerden. Hızla git, hızlı git, hızlıca oku, hızla unut.
Duru bir şeyi özlediğin oluyor mu bu kıyamet koşusu gibi yaşanan hayatta?
Allah’ı ve çocukluğumu özlüyorum.