Mesele ölümlü olduğunu bilmek değil!

Mesele yaşamak da değil

Mesele ahlak ve doğruluktu uzunca bir süre…

Mesele artık kul hakkına girmeden süreyi tamamlayıp gitmek bu alemden.

Müjde Ar’ın paylaşımlarını beğenen bir Başkonsolosluğumuz var.

Twitter ünlülerini bilirkişi gibi dinleyip ciddiye alan büyüklerimiz var.

28 Temmuz 2016 tarihine kadar FETÖ’cü restorandan yemeklerini getirten büyükelçilerimizi hâlâ yeni görevlere gönderen yüce bir devletimiz var. (17-25 Aralık sonrasını geçtim; 15 Temmuz’dan sonra bile elçiliğin yemekleri aynı restorandan geliyor. Ne kadar lezzetliyse artık.)

Etliye sütlüye karışmayan, ilk sallantıda gemiyi terk edecek dış misyon görevlilerine sürekli yurt dışı görevi veren çok vatansever ve herkesten çok milliyetçi yöneticilerimiz var.

Yenildik ey halkım!

Çünkü sen asla seni aşağılayarak var olan bir sosyal medya fenomeni, sırtı pek bir memur, sanatçı, aktör, ünlü, dış temsilciliklerimizin senden çok daha ciddiye aldığı bir Aysun Kayacı ile denk değilsin. Ya da bir Berna Laçin değilsin; çağrılmayan Yakup’sun sen her zaman. Mesela sen bir aşık tarzı şiir yazsan, Karacaoğlan olsan, Ece Temelkuran’ın ya da Elif Şafak’ın ballandırılarak anlatıldığı devlet destekli bir ansiklopedide anılmazsın.

Çünkü sen ne devlete ne de millete küfretmezsin. Eğer öyle bir şey yaparsan büyük günah işlediğini düşünür, kahrından ölürsün.

Bu sebeple senin gönlün engin; “Biz bu milletin cehaletini hafife aldık” diyenin de o sözü söyleyene saygı duyan desteklediğin insanların da karşısında saygıyla durursun. Biri, saygını korkaklık zanneder, diğeri saygını kullanılacak bir hâl olarak alır kenara koyar.

Yenildik ey halkım! Yenilgi yenilgi büyüyen zafer de yok meydanda! E o zaman biz bu … neden yedik? Madem FETÖ’cülere dokunulmayacak, PKK’lılar havaalanında oy sayımı sonrası adam dövecek, imanından tut, sülalene kadar sövenlerin işleri üst düzey parti yöneticileri tarafından bir telefonla halledilecek; daha okkalı sövsünler işlerini halledenlere diye, seni liyakatle kandıranlar bir yanda, seni sadece oy deposu olarak gören, masanın öbür yanında oturup hayatın üzerine zar atacak…

Üzgünüz ey halkım! Seni kavgaya, seni savaşa, seni sandığa çağıranlar; kendine, kimliğine, varlığına küfredenlerin karşısında öyle bir centilmen öyle bir korkak, öyle bir mutlu…

İki kişiden birinin oyunu alan partin susuyor, suçlu gibi. Algı oluşmasına müsaade ediyor. “Zaten dört vekilleri var, ne yapabilirler ki?..” diyorlar, diyetleri gibi. Dağa kaldırılan o masum Kürt kızları ya da Atatürk’ün partisinde yaşanan taciz, tecavüzden bahsetmiyorlar. Ey halkım; senin sevdiklerin bile sen onun yanındasın diye suçluluk duyuyor!

Ey halkım, gel seninle susalım. Evet, Recep Tayyip Erdoğan’ı sevdik. Gerisinden artık beriyiz, diyelim ve susalım. Uzun Adam’ı çek bu oyundan, tüm yüzlerin aşağı yukarı aynı olduğunu görürsün. Sahi, devlet kadroları başka bir hükûmet gelseydi mesela Millet İttifakı’nın dizayn ettiği kadrolar olsaydı çok mu farklı olurdu? Dedim ya, dış misyonlarda AK Parti hükûmetleri varken bu denli rahat, pervasız, milletini, devletini umursamayan görevli; ulusal günlerde kokteyllerle günü geçiştirenler CHP ya da İYİ Parti zamanında farklı mı olacaktı? Nasıl olsa halk cahil, devlet ise diğer devletler karşısında güçsüz, bir tek okumuşlar akıllı ve öngörülü. Eskiler, sende kazana sürülecek akıl yok, derlerdi. Hiçbir şeye sürülecek kadar aklı olmayanları kim baş tacı ediyorsa o senin katilin ey halkım!

Bak, halkın dostları da sana cahil, dedi. Sana hakaret etti. O adamı bile Belgradlara gönderdi bu hükûmetler. Şiir festivallerine gönderdi. Sen, sana küfreden baş tacı edilmesin dedikçe onlar kıyıda köşede flört etmeye devam ettiler. Senin dünyanı, anlayamadığı dünyanı kötüleyen aktristleri öven, tebrik eden bakan eşleri başka hükûmette görevli değil ey halkım! Ve hatta ey halkım, sen kültürden anlamazsın, sana iki menkıbe anlatan bulalım, al sana kültür, deyip ağzına bir parmak bal çalarken, menkıbecileri bal küpüne attı.

Ey halkım! Ben bu oyundan çıkıyorum. Yetimlerin yanına gidiyorum. Ne Aişe var ne Ali var bu kavgada. Metafor bilmeyecek kadar dümdüz insanlar. Sana kahraman diye anlatılan, her devirde taltif edilenlerin kimleri koruduğunu bir gün öğrendiğinde muhtemelen üzülecek sinirin dahi kalmayacak.

Artık üzülmüyorum sevgili halkım; halk, hak, millet, devlet demeden akraba diyenlerin kahraman olarak anıldığı bir dünyada.

Ve sadece Uzun Adam’a üzülüyorum. Allah onu gözetsin. Zira o, evet, birçok oyunu bozacak denli kuvvetliydi. Fakat oyun büyüdü, oyuncular çoğaldı.

Ben yokum artık bu oyunda sevgili halkım!

Korkaklığın prensip, susmanın ahlak, arsızı şımartmanın hak olarak görüldüğü bir oyundan silsinler adımı. Yalan söyleyenleri hiç sevmedim ama kötülük karşısında susanla da yan yana olmak ömre ziyan.

Sevgilerimle aziz okuyucu.

Gönlünüz diri, gözünüz aydınlık, ömrünüz hayırlı olsun efendim.

Ben ve halkım biraz yorulduk. Müsaadenizle. Bizim akçemiz ne bu pazarda ne de başka bir pazarda geçmez. Akçeyle de işimiz yok.

“Her ne arar isen kendinde ara / Mekke’de, Kudüs’te, Hac'da” Paris’te, New York’ta değil, demişti bir güzel âdem.

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Umarım kimseler canınıza okumaz bir nefeslik ömrünüzde.