O gün yapayalnız iki kul vardı, sabah çiği yaprakların üzerindeyken.

O gün iki suskun vardı, dağ yolundan en zirveye doğru ilerlerken.

O gün, meleklerin hayret ve haşyetle seyrettiği bir baba ve bir oğul olduğunu söyler günahsızlar.

O gün, o yolda giden, bir vakit ateşe atılacak olan, belki de en güçlü, en acılı, en teslim olmuş kuldu.

O gün, Kâbe’nin imarında çalışacak olan çocuk en masum, en yürekli, en vazgeçmiş olan oğul ve de kuldu.

O gün, binlerce yıl üzerinde konuşulacak, düşünülecek, titrenecek bir eylem için kılıfa sarılı olanı eline aldığında Samilerin ve Efendimizin atası,

O gün, gözleri oyun için değil de bir yemini yerine getirmek, Rabbine sunulmak için bağlandığında çocuğun gözleri; dağ, taş, kuş, böcek, yüreği titreyecek tıynette vicdanı olan her âdemoğlu donup kalmıştı.

O gün, günlerin en ürkeği, günlerin en savunmasızı, günlerin en kendinden geçmiş olanı, günlerin İsmail olanıydı.

O gün, babası oğluna "Oğlum seninle bir yere gidelim mi?" diye sorduğunda...

O gün, babasının sorusu karşısında yüreği avucunda bir çocuk, yaşayacaklarını Rabbinin yüreklendirmesiyle kaldıracağına inanıp yola düştüğünde...

O gün, Habil'in koçu cennet bahçesinden bir melek eşliğinde kınalanıp alındığında... (Rivayet odur ki: Habil'in sunduğu koç cennete alınmış ve de İbrahim Aleyhisselam İsmail Aleyhisselam’ı kurban etmek için bıçağı boynuna dayadığında o koç gökten indirilmiş; yerden alınan, hediye olarak alınan, tüm inananlara bir bağış ve af olarak geri sunulmuştur.)

O gün, yer yarılıp insanoğlu içine girmek için fırsat kollarken; biri vardı korkusuz, biri daha vardı verdiği sözün büyüklüğü karşısında; hayır, Rabbinin karşısında ne kadar aciz olduğunu bilen biri vardı.

Ateşe atıldığı gün nasıl ki meleğe: "Sen çekil! Beni ateşe atan da yârdır, ateşten alacak olan da yârdır!" diye ünleyen; imanı o gün tam bir adım önünde yürüyen, bir adım önünde İsmail cisminde imanı yürüyen bir adam vardı.

O gün, birinin gözü bağlı, ötekinin eli bıçaklı iki kul yoktu!

O gün yeksan olmamızı engellemek için tek-bir olmuş iki kalbin vuslatı vardı. Bir kalp atımı ötede bıçak taşı kesmişti de bizim iki kişi zannettiğimiz sınananlar yek ahenk "Allah!" demişlerdi o vakit.

O, bir Allah kurtarmıştı müminleri bıçağın ucundan.

İsmail'e, İbrahim'e ve İbrahim'in Rabbine kurban olunmaz mı şimdi?

O gün, yapayalnız iki kul yoktu İsmail taşın üzerine başını yaslayıp Rabin emrine teslim olduğunda…

O gün, Rabbine inanan, doğmuş, doğacak olan milyonlarca inanmış insanın gözü İbrahim'in gözlerinde bir olup "Allah!" diye seslenmişti arşa...

"Oğlu İsmail kendisiyle beraber iş yapacak yaşa gelince İbrahim ona dedi ki: ‘Oğlum, ben rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm. Sen buna ne dersin?’ İsmail ise, ‘Babacığım’ dedi. ‘Sen emr olunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.’ İkisi de Allah’ın emrine uydular. İbrahim, kurban etmek üzere oğlunu yere yatırdı. O sırada biz nida ettik: ‘Ey İbrahim! Sen rüyanda emr olunana uydun. İyilik yapan ve iyi kullukta bulunanları işte Biz böyle mükafatlandırırız.’ Muhakkak ki bu, apaçık bir imtihandı. Ona oğlu yerine büyük bir kurbanlık koç gönderdik." (Saffat Suresi, 37/102-107) 

Güzel Bir Gün / Beyaz

Araplardan müşrikler, Efendimi meczuplukla yaftalamaya çalışmışlar; lakin onlar akıl tutulmalarıyla kâinatın güneşinden istifade edememişlerdi.  

Allah müşriklerden, münafıklardan, alemin suyuna tirit olan sarıklı hocalardan dünyanın tüm meczuplarını ve delilerini korusun! Ha bir de bugün Efendim doğdu; iyi ki doğdu!

Aşk'a dair:  

Hz. Aişe, Efendimize sorar: “Beni seviyor musun?

 -Hem de nasıl!  

-Peki, nasıl?   -İlk günkü gibi...  

-İlk günümüzde nasıl seviyordun?   -Kördüğüm gibi... “

... 

Bir peygamberi sevmenin çok sebebi vardır elbette. Ama, yetimlerin babası ve Hz Aişe'nin sevgilisi olanı sevmenin kaç sebebi varsa hepsinin altına durup duamı ederim!  

Çok deli bir gün; aklı olana, "Keşke toprak olsaydım!" demesini sağlayan doğdu bugün.   

Delirten bir yanı var hatırlamanın... Hatırladıklarımız ya da unuttuklarımız kadar insanız ama sevgili olmak için ikisini de terk etmek gerek, derler.