Türkiye son bir haftadır “domuz eti” skandalına kilitlendi. Olayı kısaca hatırlayalım.

Şubat ayının sonları… Köfteci Yusuf'un Ankara’da iki şubesinde denetimler yapılıyor ve uygunsuz gıda tespit ediliyor. Savcılığa suç duyurusunda bulunuluyor. Firma itiraz sürecini başlatıyor. Mahkeme Tarım ve Orman Bakanlığı'nın kararını önce iptal ediyor. Bakanlık bu karara itiraz ediyor ve bu kez mahkeme itirazı kabul ediyor.

Bu arada gizlilik kararı alınıyor, yayın yasağı getiriliyor ama bu olay bir şekilde birilerine servis ediliyor. Hemen muhalif kanat Bakanlığın bir markayı “kolladığını” iddia ediyor.

Yargı süreci tamamlanıyor ve denetim raporu yayımlanarak ürünler “güvenilir olmayan gıdalar” listesine ekleniyor. Mezkûr firma da “sağlığı tehlikeye atan markalar” listesine dâhil ediliyor.

Bu sefer ne oluyor biliyor musunuz? ‘Kollanıyor’ iddiasında bulunan kitle aynı firma için “haksızlık yapılıyor” kampanyalarına başlıyor.

Köfteci Yusuf’un sahibi Yusuf Akkaş numune alma işlemlerinde birçok teknik hata yapıldığını öne sürüyor. Çiğ üründen ve pişmiş üründen şahit numune alınmadığını, kendilerine çiğ üründen şahit numune bırakılmadığını, tek merkezde üretim yaptıklarını, bir olumsuzluk olması durumunda bütün ürünlerde ve şubelerde benzer risk tespit edilmesi gerektiğini hatırlatıyor. Aksine 280 şubelerinde benzer bir olumsuzluk yaşanmadığını ilan ediyor.

Evet, Yusuf Akkaş masum olduğunu böyle bir riske tevessül etmeyeceğini ve sonunda bu davayı kazanacağını iddia ediyor. Yusuf Akkaş’ın açıklamalarını bir tür meydan okuma kabul edebiliriz. Abdestinden emin bir derviş edasıyla konuşuyor!

Ben sizleri olayın detayları ile meşgul etmeyecek, gereksiz laf kalabalığı ile yormayacağım.

Burada olayın farklı bir boyutuna dikkati çekmek istiyorum. Olayın bütün muhataplarını dinledim, gerekli araştırmayı yaptım; hem Bakanlık cephesi, hem firma cephesi, hem laboratuvar kültürü cephesi, hem de tüketici cephesi… Hemen her kesimden de şüphelerimi destekler bilgiler edindim.

Bu olayı köpürtenlerin tüketici sağlığıyla ve helal hassasiyetiyle en ufak bir ilgisi yok, domuz etiyle bir dertleri de yok.

Nedir öyleyse?

Siyasi operasyon! Köfteci Yusuf üzerinden yeni bir siyasi dizayn çabası içindeki malum zevat cepheyi genişletme kararı aldı.

İyi, güzel de “Ürünlerinde domuz eti çıkmış bir firmayı nasıl tercih edebiliriz ki?” diye sorulabilir. Doğrudur. İslam inancına göre ister bir kilo, ister bir gram; bir ürüne haram bulaşmış ise o ürün “pis” hükmündedir ve tüketilmemelidir. Gerekli temizlik şartları sağlandıktan sonra her şeyin yoluna gireceği temennisiyle konumuza dönelim.

Köfteci Yusuf Gazze konusunda hassasiyet göstermediğinde tepkisiz kalanlar, köftelerinde "soya" kullandığını itiraf edince rahatsız olmayanlar bir anda kahramanlığa soyundu.

Soya deyip geçmeyin. Zira bugün dünyada genetiği bozulmamış soya ürünü bulunmamaktadır. Yani dünya üzerindeki tüm soya ve soya ürünleri GDO'ludur. Hâl böyle olunca en az domuz eti kadar sakıncalı olan bir gıdayı sadece “ucuz” olduğu için, “yerli” olarak değerlendirildiği için benimseyen kitlenin bugünkü kahramanlığı hayli düşündürücü!

Bu arada, “yalnız değildir”, “haksızlık yapılıyor” gibi başlıklar altında kampanyalar yürüten kitlenin büyük çoğunluğunun Yunan adalarında “domuz döner” sırasına girenler olduğunu da hatırlatmak isterim.

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, son dönemde yaptıklarıyla ve yapmak istedikleriyle küresel sistemi sarsacak projelere imza attı. Öyleyse onun da gitmesini isteyen birileri olabilir.

6 Ekim tarihinde bu köşede “Gıda teröristleri geleceğimize kastediyor!” başlıklı makalemde tam da bu tehlikeye işaret etmiştim. Bu krizlerin yeni bir kahramanı ortaya çıkardığını, yaptıkları ve yapmaya çalıştıklarıyla Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı'nın müthiş işlere imza attığını ifade etmiş ve uyarmıştım: “Kendi felsefesine paralel çalışabilecek bürokratlar bu sürecin başarı mesafesini belirleyecek.”

Evet!

Beraber çalıştığı ekibin uyumu veya uyumsuzluğu, sadakati veya ihaneti bu sürecin nereye gideceğini bize gösterecek. Belli ki Bakan Yumaklı'nın ekibi içerisinde yapılan müthiş atılımları sabote etmeye çalışan bir kitle var ve gizlilik kararına, yayın yasağına rağmen belgeleri de bu kitle sızdırdı.

Tıpkı Köfteci Yusuf'un ekibinde olduğu gibi! Açık olarak ifade etmem gerekirse Köfteci Yusuf bu iş için seçilmiş bir kurban konumunda. Bu işi bile isteye yaptığını düşünmek hem ticari, hem ahlaki hem de vizyon açısından mantıklı değil. Bir kumpas var ortada. Köfteci Yusuf kendi ekibini gözden geçirmeli.

Yusuf Akkaş bu gerçeği kabul etmeli; “Şeriatın kestiği parmak acımaz” diye bir söz vardır. Tarım ve Orman Bakanlığı, tırnaklarıyla kazıyarak bir yerlere gelmiş, yerli bilinen bir firmayı bile isteye karalamak hatta batırmak istemez. Bakanlık görevini yapmış ve en saygın laboratuvarlarda yapılan analizlerde küçük de olsa bulaş riski ortaya çıkmıştır.

Bilerek ve isteyerek böyle bir işe tevessül etmesine inanmıyor olsak bile firma, kusurun kendisinde olduğunu kabul etmeli.

Hangi kusurdan mı bahsediyorum? Şahit numunelerin muhafaza edilememesinden, kamera kayıtlarına ulaşılamamasından…

Yükseklerde rüzgâr sert eser. Eğer siz yükseklerde seyrediyorsanız ona göre sisteminizi sağlam kurmak zorundasınız. Analiz laboratuvarlarınız kusursuz olmalı, numunelerinize sahip çıkmalısınız, kamera kayıt sisteminiz haftalık değil, aylık hatta yıllık hafızalara sahip olmalı. Beyin takımını iyi seçmelisiniz. Ayrıca gıda işiyle uğraşıyorsanız sorumluluğunuz daha da fazla olacak demektir.

Tekrar etmekte fayda var. Bütün yollar kumpasa çıkıyor… Bu analizler sıradan bir analiz değil. Seçilen firma da sıradan bir firma değil, çok iyi seçilmiş bir marka; farklı kesimlerin olaya katılımını sağlamak ve dikkatleri bu yöne çekerek farklı kazanımlar elde etmek amacıyla seçilmiş bir marka!

Kimler yapmış olabilir? Bu, kimin işine yarayabilir? Bir başka ifadeyle domuz etinden kimler besleniyor?

Açık ve net olarak ifade etmek gerekirse kaos isteyenlerin işi, tehlikeli bir projeyle karşı karşıyayız.

Bir taşla kaç kuş vurduklarına bir bakalım…

Kimilerine göre bu bir “küresel zincir” operasyonu; Gazze soykırımında müşteri kaybeden ve tabela indiren küresel fast food zincirlerinin imdadına yetişme operasyonu.

Köfteci Yusuf’u batırmak istiyor olabilirler. Kurtla kuzuyu yiyen ahlaksızlar çobanla birlikte gözyaşı döküyor. Yusuf Akkaş devletine güvenmeli ve çok uyanık davranmalı. Buraya dikkati çekmek istiyorum.

Açık olarak iddia ediyorum; hedefte Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı var. Kabine değişikliği iddiaları bu tezi doğrular nitelikte.

Tüketicinin kafasını karıştırmak istiyorlar. Hem siyasi açıdan hem de gıda güvenliği açısından bu ciddi bir tehlike.

Devlet otoritesini bitirmek istiyorlar. Hedefte Türkiye var. Devletin kurumları var; kurumların güvenirliliği tartışmaya açılmak isteniyor. Dünyanın en saygın laboratuvarları arasında gösterilen Tarım ve Orman Bakanlığı'na bağlı Gıda Kontrol Laboratuvarlarının itibarını yerle bir etmek istiyorlar.

Öyle bir laboratuvar ki gıda analizlerinde ürün içerisindeki minimum düzeyi görebilecek teknolojiye sahip.

Ama onlar için fark etmiyor! Tıpkı TÜİK olayında olduğu gibi kurumların güvenilmez olduğuna tüketiciyi inandırmak istiyorlar.

Böyle giderse bunda da başarılı olacaklar!

Peki gizlilik kararını ve yayın yasağını kim ya da kimler ihlal etti? Asılsız yalanlarla kaos ortamı oluşturmaya çalışanlar kimler? Bu kişiler hakkında hangi işlemler yapıldı?

Sosyal medya üzerinden yeni bir yalan dalgası yayarak “domuz etinin kasaplık etler sınıfına alındığı” algısını servis ettiler. Kısa zaman sonra gerçek ortaya çıktı. Tarım ve Orman Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü, “Türk Gıda Kodeksi’nde domuza ilişkin bir tanım olmadığı” beyanıyla bu iddiayı yalanladı. Bu çalışmanın kötü niyetli olduğunu, dezenformasyon ve manipülasyon amacıyla yapıldığını ilan etti. Sırada bu yalanları yayanların hukuk önüne çıkartılması var. Bir an önce bu gerçekleştirilmeli.

Bu arada, gizlilik kararı ve yayın yasağına rağmen bu belgeleri piyasaya servis eden bürokratlar, yasa çiğnemeyi gazetecilik zanneden sözde basın organları hakkında da acilen soruşturma açılmalı ve suçlular hukukun karşısına çıkartılmalı.

Bir üçüncü gerçek ise Köfteci Yusuf markasının sahibi Yusuf Akkaş’ın “domuz eti skandalıyla ilgili bilgilendirme toplantısında” iddia ettiği gibi kurumlarına giden zabıta memurlarının “yukarıdan baskı yedikleri” iddiasıdır ki; acilen bu iddia da araştırılmalı ve olayın aslı kamuoyuyla paylaşılmalı.

Tarım ve Orman Bakanlığı burada refleks göstermez ve işi ağırdan alırsa iddia sahiplerinin amaçlarına ulaşmasına katkı sağlamış olurlar.

Nedir o iddia?

Devletin hiçbir kurumuna güvenilmez!

Evet esas amaçlanan tam da budur!