MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli’nin açıklamaları sonrası Abdullah Öcalan’la başlayan görüşmeleri, bir çok kesim yeni bir açılım süreci olarak değerlendirdi.

Kimi müzmin muhalifler iç siyasi kaygılarla PKK yandaşları ise öyle olmasını umdukları için bu süreci, yeni bir açılım süreci olarak görmek istiyorlar.

Hâlbuki bu bir açılım süreci değil, tasfiye süreci.

Neden böyle, analiz edelim.

Her şeyden önce akim kalan açılım sürecinden sonra köprünün altından çok sular aktı; hem Türkiye hem de uluslararası konjonktür ve güç dengeleri radikal bir şekilde değişti.

Türkiye bugün terörle mücadelede tarihinin en başarılı dönemini yaşıyor. PKK’nın Türkiye içinde; hem şehirlerde hem de kırsalda eylem yapma kapasitesi yok edildi.

Hendek operasyonları ile başlayan PKK’nın Türkiye içerisinden tasfiye edilme süreci 15 Temmuz sonrasında FETÖ’nün devlet kurumlarından tasfiyesi ile birlikte tam manasıyla başarıya ulaştı.

FETÖ, terörle mücadeleyi sabote eden ve terör örgütüne Türkiye içinde alan açan bir ihanet şebekesiydi.

FETÖ ihanet şebekesinin devletten temizlenmesi, savunma sanayimizde de görülmemiş bir atılımın önünü açtı.

Güçlenen yerli ve millî savunma sanayisi ise terörle mücadelemizde âdeta bir çarpan etkisi yarattı.

15 Temmuz sonrası Türkiye, terörle mücadelesini sınırları dışına yani Irak ve Suriye’ye taşıdı.

Irak’ta yapılan Pençe Kilit operasyonları ile Kuzey Irak’ta âdeta bir tampon bölge kuruldu.

Suriye’de de Sayın Cumhurbaşkanımızın ilmek ilmek ördüğü zorlayıcı diplomasi ile PKK’nın Haseke’den Akdeniz’e uzanan sözde terör devleti hayalleri bitirildi.

PKK’yı destekleyen Esed rejimi, İran ve Rusya gibi üç aktör rejimin yıkılmasıyla birlikte Suriye’den tasfiye edildi.

Bugün Suriye’de PKK’yı, ABD açıktan; İsrail ise örtülü olarak desteklemeye devam ediyor. PKK ise Fırat’ın doğusuna sıkışmış durumda ve baskı altına alınmış vaziyette.

ABD’nin desteğinin kesilmesi an meselesi zira Suriye’den çekilmek isteyen Trump yakında iktidarı devralıyor.

İsrail ise Türkiye’nin ağırlığının arttığı bir Şam yönetimiyle doğrudan çatışmak istemeyecektir çünkü bunun İsrail’e maliyeti çok ağır olacaktır.

Günün sonunda Türkiye’nin garantörü olacağı bir ateşkes antlaşmasıyla oluşturulacak bir çatışmasızlık bölgesi ile İsrail’in, yeni işgal ettiği bölgelerden çekileceğini öngerebiliriz.

Yani Suriye-İsrail sınırında Türk ordusunun gözlem noktalarını göreceğimiz günler çok da uzak değil.

Böyle bir senaryo, İsrail’in güvenliğini önemseyen Trump’ın da hızlıca Suriye’den çekilmesini kolaylaştıracaktır.

Gördüğünüz gibi Türkiye’nin PKK ile pazarlık etmesini gerektirecek bir siyasi veya askerî denklem sahada yok.

Aksine Türkiye’nin, PKK karşısında eli tarihinde hiç olmadığı kadar güçlü. Eliniz güçlü olduğunda masaya oturduğunuz zaman şartları siz dikte edersiniz.

Dolayısıyla Devlet Bey’in yaptığı son çağrı bu açıdan; “Kaybettiniz, deniz bitti, teslim olun” çağrısıdır ve bu bir tasfiye sürecidir.