2024 yılını geride bıraktık. Birçok açıdan zor bir yıl geçirdik. 2025 yılı ise umutlarla dolu. Tüketici güvenliği, gıda güvenliği, düşük enflasyon, stabil piyasa ekonomisi, hak arama özgürlüğü ve kolaylığı, sabit fiyat güvencesi, zalimin cezalandırılması, mazlumun korunması, haklıya hakkının tez teslim edilmesi, yaşama sevinci…
2025 yılında Türkiye’yi ne gibi yenilikler bekliyor? Umut heybesinde hangi müjdeler var? Bugün birlikte bunlara bir göz atalım…
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yeni yılda tarım ve hayvancılık için doping etkisi oluşturacak destekleme açıklamalarını bir önceki yazımızda özetlemiştik.
Bitkisel üretimden hayvancılığa, gıda güvenliğinden su kaynaklarını doğru kullanmaya, çevre bilincinden tüketici haklarına kadar geniş bir yelpazede çalışmalar yapılıyor. Onlarca başlık altında yapılacak desteklemelerin toplam tutarı 135 milyar lira.
Burada İbrahim Yumaklı’nın hakkını teslim edelim. Türkiye’de ilk defa suyu merkeze alan, verimli ve kaliteli üretimi artırmayı amaçlayan üretim planlamasına başlandı.
Madem bu bütçeler ayrılıyor, bu destekler dağıtılıyor… Destekleme neticesinde ana gaye; en önemli görev ve sorumluluk Türkiye’de gıda arz güvenliğini sağlamak olmalıdır. 2025 yılında bu konu çözülürse Türkiye’nin önünde hiçbir güç duramaz.
Ticaret Bakanlığı da boş durmadı, tüketicinin korunmasına yönelik bir dizi tedbirler aldı. Bu kapsamda tüketiciyi yanıltıcı reklam yapan, ayıplı ürün satan, etiketin üzerinde fiyat bilgisi bulundurmayan işletmelere verilecek cezalarda artışa gidildi.
2025 yılında geçerli olacak yeni ceza sistemine göre tüketici aleyhine işlenen suçların parasal sınırları 2024 yılına göre yüzde 43,93 arttı.
Örneğin bir firma haklı sebep olmadan tüketiciye ürün satışı gerçekleştirdi veya sattığı ürünün garanti belgesini tüketiciye teslim etmedi. Bu durumda karşılaşacağı ceza oranı ne kadar?
Yani işlem başına ceza tutarı ne kadar? Zira tüketiciyi ilgilendiren konu burası. Canı yanan insanlar, canlarını yakanın canı yansın istiyor.
Burada açıklanan rakamlar tüketiciyi pek memnun edecek cinsten değil. Nedeni işlem başına uygulanacak cezaların 3 bin 126 lira ile sınırlı olması.
Kısa bir örnekle olayı izah etmeye çalışayım… Yeme içme mekânlarında ve diğer perakende işletmelerde satışa sunulan ürünlerin fiyat etiketi ve listelerinin ilan edilmemesi durumunda her bir aykırılık için 3 bin 166 lira ceza verilecek.
Ancak devlete karşı farklı hak ihlallerinde farklı ceza sistemleri de uygulanacak.
Bir diğer önemli konu da kredi kartları… Tüketiciye aidat ödemesi bulunmayan kredi kartı sunulmaması hâlinde uygulanacak idari para cezası 79 milyon 171 bin 438 lira olarak belirlendi.
Toplumun en fazla mağduriyet yaşadığı konu aldatıcı reklamlar… Bu konuda uygulanacak ceza sistemi kademeli olarak artıyor. Açıklanan yeni sisteme göre “Reklam Kurulu, söz konusu uygulamaların neden olduğu tüketici mağduriyetleri ile adil rekabet şartlarını bozan haksız rekabet hallerinin önlenmesi için 79 bin 161 lira ile 31 milyon 808 bin 530 lira arasında idari para cezası uygulayabilecek.”
Son yılların en tartışmalı konusu olan “helal akreditasyon” mevzusunda da cezalar güncellenmiş durumda.
Helal Akreditasyon Kurumu’nun 2025 yılı için uygulanacak idari para cezalarının alt limiti 228 bin 71 lira, üst limiti ise 2 milyon 280 bin 715 lira olarak tespit edildi. Türkiye gibi nüfusun büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülkede, insanların “helal hassasiyetinden” istifade etmek için ayaküstü kırk dümen çeviren markalar, sahte belgelerle tüketiciyi yanıltan sözde firmalar bundan böyle yukarıdaki cezalarla yüzleşmiş olacaklar.
Hal uyuşmazlıklarında da rakamlar değişti. Hal hakem heyetinin vereceği kararların asliye ticaret mahkemesinde delil olarak ileri sürülebilmesine ilişkin parasal sınır 887 bin lira olarak açıklandı. Yani uyuşmazlık bu rakamın altındaysa hal hakem heyetine başvurmak zorunlu oluyor.
Özellikle küçük tarım işletmelerinin en fazla mağdur olduğu konu burası. Üretici ile tüccar arasında yaşanan uyuşmazlıklar hiç bitmiyor, maalesef kaybeden de sürekli üreticiler oluyor. Böylesi bir ortamda adalet terazisi hem hızlı tartmalı hem de doğrudan şaşmamalı ki kıt kanaat ayakta durmaya çalışan üretici yaşamaya devam edebilsin. Sakın unutulmasın; tarım varsa gıda vardır. Gıda varsa Türkiye vardır!
Bütün bu olanların özeti, tüketicinin sürece katılması ve katkı sağlaması. Nereye şikâyet edileceğini bilmesi, şikâyet sürecinde usandırılmaması, işlerinin yokuşa sürülmemesi…
İşte o zaman piyasalarda ticari ahlak kuralları yerli yerine oturur; kimse kimseyi kandırmaz, kazıklamaz…