İmralı-DEM görüşmesinde tarafların şartlarının ne olduğuna dair bir merak söz konusu. Daha doğrusu muhalif medyayı biraz takip ettiğimde gördüm ki; konuyu sofistike ve netameli hâle getirmek için telaşlı bir çaba içine girmişler.

Beden dili, jest ve mimiklerden okuduğum, PKK’nın silah bırakması ihtimalinden ürkmüş görünüyorlar. Çünkü bu gerçekleşirse Cumhur İttifakı için büyük bir başarı olacak. Kırk senelik terör sorunu bitmiş olacak. Fakat unuttukları bir husus var ki onu da Meral Akşener’in sözlerinden alıntı yaparak ifade edeyim.

2023 genel seçimlerine giderken Meral Akşener, “Millet İttifakı ile Cumhur İttifakı’nı karıştırıyorsunuz. Cumhur İttifakı et tırnak gibi, mezara kadar, kader birliği... Çok duygusal bir ittifak. Bizimki öyle değil. Bizimki proje bazlı bir ittifaktır.” demişti. Doğrudur.

Cumhur İttifakı, ülke için önemli ve temel konularda kader birliği yaptı. Detay hususlara takılmayıp, hedefe kilitlendi.

Ve pek çok şeyi de bu sayede başardı.

Mesela; FETÖ gibi felaket derecede zor bir örgütü tasfiye etti.

Sonrasında çok büyük ve tarihî bir iş gerçekleştirildi; Suriye’de rejimin değişmesi ve yeni yönetimde ‘kardeş bir yapının muktedir olması’ için ‘temel aktör olarak’ sahada ve her türlü etkinlik alanında rol aldı. Ve orada da başarıya ulaştı.

Şimdi yapılacak iş ise artık PKK’nın tarihe gömülmesidir.

Kürtler gerek Türkiye’nin gerekse Suriye’nin asli unsurlarındandır. Kürtler, dindar-Sünni yapıları gereği bu coğrafyadaki diğer etnik kimliklerle uyum içerisinde yaşamış ve asırlardır dayanışma içine girerek ülkü birliğinden şaşmamıştır. İşte bu sosyoloji, PKK’nın elini zayıflatan ve kırk yıldır sürünmesine neden olan bizatihi unsurdur. İşte bu nedenledir ki; PKK, onca dış desteğe rağmen Türkiye’de başarıya ulaşamamış ve Suriye’de de ABD ve Rusya’nın alana taşıdığı yabancı militanlarla ayakta tutulabilen suni ve yapay bir terör örgütü pozisyonunda bulunmaktadır.

PKK REJİM DÜŞTÜĞÜ GÜN BİTTİ

Suriyeli rejim karşıtları (bugünün yeni yönetimi) ve Türkiye, on yılı aşkın bir süredir aynı yolun yolcularıdır.

Türkiye, milyonlarca Suriyeliye kucak açtı, gerektiğinde bedel ödedi ve bu politikadan taviz vermedi.

Rejim düştü ve gelinen aşamada Suriyeli yeni yönetim hem kendi egemenliği ve bağımsızlığı için hem de Türkiye’ye olan vefa borcu gereği, PKK’ya karşı pozisyon almak durumunda. Ki zaten bu şekilde de kararlar alınmakta.

Son gelişme şöyle: PKK-YPG, Suriye Savunma Bakanlığı’na entegre olmayı kabul etmekle birlikte blok olarak “kolordu veya tümen” şeklinde bağımsız yapılarını koruma talebinde bulundu. Bununla birlikte petrol ve gaz gelirlerinin % 50’sini kendi yerel yönetimlerinde tutma isteğini ortaya koydular.

İşte tüm bu talepler yeni yönetim tarafından reddedildi.

Suriye yeni yönetimi, PKK-YPG’ye güçlerini feshederek Suriye Savunma Bakanlığı’na şartsız bir şekilde entegre olmasını iletti. Bununla birlikte Kürtlere, sosyal ve kültürel haklarının tanınacağı, yerel yönetimlerde de yetkilendirilecekleri belirtildi.

Gelinen aşamada PKK, ABD derin devleti tarafından destekleneceği yönünde işaretler alsa da Suriye’deki kazanımlarını muhafaza etmesi mümkün değil.

Türkiye’de dağlarda bitirilen PKK, Suriye’de de Türkiye’nin baskısını zaten ensesinde hissediyor.

Ve biliyor ki kendini feshetmemesi durumunda, iki ülke yönetimi tarafından cebrî ve fiilî olarak yok edilecek.

Yaşanan süreç, Kürt sosyolojisinin üzülmemesi adına hayata geçiriliyor.

Şu bir gerçek ki; PKK’yı desteklemeyen Kürtlerin akrabalık ilişkisi içinde olduğu pek çok yakını PKK içinde görev alabiliyor. Bu minvalde bu mesele suhuletle bitirilsin ve rafa kaldırılsın isteniyor.

Bahçeli’nin “silahları gömün” çağrısı, İmralı-DEM görüşmesinin zemininin hazırlanması ve Suriye yönetiminin PKK’ya şimdilik zaman tanıması, iki ülkenin PKK’ya yönelik sert gücünün yetmediğinden değil tamamen sürece dair insani ve hassas yaklaşımlarından dolayıdır.

Yeni demem o ki; ne İmralı’nın ne de DEM’in şu konjonktürde farklı bir yorum yapmaları mümkün görünmüyor.

DEM’in veya İmralı’nın şart-koşul oluşturmasını beklemek; gerçekçi değil.

Gelinen süreçte DEM sosyolojisi, hem Türkiye’de hem de Suriye’de siyasi parti olarak ve sivil toplumda istedikleri gibi legal çerçevedeki söylemlerini tüm halka iletebilir ve yasal çerçevedeki hak taleplerinin propagandasını yapabilirler.

Olması gereken de buydu yıllardır.

Şimdiye kadar kabullenemediler.

Fakat artık ‘zorundalık’ söz konusu.