İnsanlar doğal yaşamdan koptukça, doğal beslenme şekillerini unuttukça yapay gıdalarla beslenme alışkanlıkları da arttı. Yapay beslenme şekilleriyle adını sanını bilmediğimiz kalıcı hastalıklar ortaya çıktı.

Sindirim rahatsızlıklarından stres yüküne, enerji düşüklüğünden erteleme hastalığına, kanser türlerinden damar tıkanıklıklarına, diyabetten obeziteye kadar sayısız hastalıkla mücadele ediliyor.

Hâl böyle olunca insanlar bir mucize bekler oldu.

Enerjim birden yükselsin…

Bir anda kilolarımdan kurtulayım…

Eklem ağrılarım hemen sonlansın…

Cinsel sorunlardan anında kurtulayım…

Stres belasından uzaklaşayım…

İnsanların bu “hemen kurtulma”, “acil şifa bulma” vb. istek ve beklentilerini fırsata çeviren birileri var.

Kim onlar?

İlaç endüstrisinin askerleri!..

İnsanları hasta edenlerin ta kendileri.

Acı olan ne biliyor musunuz? Sizi hasta ederken bir güzel soyuyorlar. Doymuyor ve dönüp bir kez daha soyuyorlar. Bu seferki soygunun gerekçesi hastalıklardan kurtarma, enerjinizi yükseltme, stresten kurtarma.

Gıda takviyesi diye bir pazar oluştu. En büyük müşteri potansiyelini de sosyal medya platformlarından elde ediyorlar.

Yani hem hasta ederken para kazanıyor hem de ilaç satarken para kazanıyorlar.

Peki ya toplumun geleceği, halk sağlığı?

Gittiği yere kadar!...

Sakın itiraz etmeyin. Önce bir olanlara göz atın. Kimler, nasıl tuzaklar kuruyor; küresel markalar reklam kuşaklarında ne gibi tacizlerde bulunuyor. Sponsorluk adı altında toplumun temellerini nasıl oyuyorlar, buna bir kafa yorun.

Sonra sizler de anlayacaksınız.

Çikolata diye allanıp pullanan bilumum katkılı ürünler çocukların elinden düşmüyor.

Cipsler her yerde.

Şekerleme çeşitleri en kolay ulaşılabilen ürünler.

‘En iyisi’, ‘en lezzetlisi’, ‘en kalitelisi’ diye pazarlanan ürünler, toplumu en iflah olmaz hastalıklara sürükledi/sürüklüyor.

Derken…

İnsanlar sosyal medya üzerinden umut tacirlerinin kucağına düşer oldu. Dün “bunlara kanma”, “kocakarı ilacı” gibi söylemlerle seni köklerinden kopartanlar bugün “dedikodu pazarlarında” senin sağlığını pazarlıyor. Toplumun geleceğini satışa çıkartmış vaziyetteler.

İlaç tekelleri, reçete baronları, yenidoğan çeteleri bu işin sadece küçük bir görüntüsünü veriyor. Esas tehlike kapalı kapıların ardında ve karanlık odalarda kurgulanıyor.

Ekranlar aracılığıyla, sosyal sorumluluk projeleriyle ve gençlik aktiviteleriyle de icra ediliyor.

İnsanlar kaybettikleri sağlığına tekrar kavuşabilmek için dünyaları harcıyor, sağlıklı yaşam arayışına girenler sosyal medya labirentinde ufkunu kaybediyor.

Gelsin mineral kaynakları, gitsin vitamin depoları!... Probiyotik kaynakları, C vitaminleri, D vitaminleri gırla gidiyor.

Bu ürünlerin ekseriyeti de küresel ilaç markalarının piyasaya çıkardığı ürünler. Maalesef adlarını zikredemiyoruz zira hemen ‘markaya zarar vermekten’ soluğu mahkemelerde alıyorlar. Öyle bir durumla karşı karşıyayız ki kötüye kötü demek bile neredeyse suç teşkil ediyor.

Buradan ilan ediyorum; çocuklar tehlike altında, hamileler büyük bir riskle karşı karşıya, kronik hastalığı olanlar dedikodu pazarının kobayları olmaya aday!

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yayınladığı taklit ve tağşiş listelerinde gıda takviyesi diye satılan ürünlerin içeriklerine neler neler katıldığını yakinen biliyoruz.

Dolayısıyla yanlış kullanılan gıda takviyeleri insan vücuduna fayda sağlamak yerine ciddi sağlık sorunları getiriyor.

Bütün bu tuzaklardan kurtulmanın tek bir yolu var. Sağlıklı, dengeli ve doğal beslenmek. Reklamlardaki janjanlı tuzaklardan nefsinizi, sevdiklerinizi ve çocuklarınızı uzak tutmak. Doğal ve dengeli beslendiğiniz müddetçe uzun vadede büyük bir sağlık sıkıntısı yaşamayacaksınız.