Son yıllarda vergi kaybını önlemek için atılan adımları görmezden gelmek haksızlık olur. E-fatura, e-arşiv gibi dijitalleşme hamleleri, cezaların caydırıcılığının artırılması gibi uygulamalar sistemin daha şeffaf ve etkili hale getirilmesi adına önemli adımlardır. Ancak bu adımların başarıya ulaşması için bazı noktaların da gözden geçirilmesi gerekiyor.

Öncelikle şunu söylemek lazım: Vergi adaleti, toplumun vergi sistemine olan güvenini tesis etmenin temel taşıdır. Bu bağlamda, hükümetin dijitalleşme yönündeki çabaları takdire şayan. Ancak, bu çabaların sahada ne kadar etkin olduğu, yani denetimlerin kapsamı ve niteliği, başarıyı belirleyecek en kritik unsurdur.

Denetim mekanizmalarına baktığımızda, büyük şirketlere yönelik kontrollerin artırılması gerektiği açıkça ortada. Kamuoyunda sıkça dile getirilen “büyük balıkların ağdan kaçması” algısının yıkılması, sistemin adil bir şekilde işlediğini göstermek adına elzemdir. Bu noktada şeffaflık ön plana çıkıyor. Büyük işletmeler üzerindeki denetim sonuçları daha açık bir şekilde paylaşılmalı ve topluma “Vergi herkes için eşit bir sorumluluktur” mesajı verilmelidir.

Diğer yandan, küçük ve orta ölçekli işletmelere yönelik denetimlerin de daha dengeli bir şekilde yapılması gerekiyor. Bu işletmeler zaten ekonomik dalgalanmalardan en çok etkilenen kesim. Eğer üzerlerine fazla yük binerse, kayıtlı kalma çabaları zayıflayabilir ve kayıtdışı ekonomiye kayma riski doğabilir. Bu nedenle, denetim mekanizmasının yükü tüm gelir gruplarına adil bir şekilde dağıtılmalıdır.

Vergi sisteminde yapılması gerekenler yalnızca cezaların artırılması ve dijitalleşme ile sınırlı değil. Denetimlerde kullanılan insan kaynağının eğitimi ve kapasitesi de büyük önem taşıyor. Özellikle sahada çalışan denetçilerin yetkinliği, düzenlemelerin başarıya ulaşmasında belirleyici bir rol oynuyor. Denetçilerin, iş süreçlerini daha iyi anlayabilmesi ve hızlı çözüm üretebilmesi için hem teknik hem de iletişim becerilerinin geliştirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde, sahadaki uygulamalarda yaşanacak aksaklıklar vergi adaletine olan güveni daha da sarsabilir.

Bu noktada, vatandaşın sürece katılımını artırmak için teşvik edici düzenlemeler yapılması gerektiğini düşünüyorum. Örneğin, vergi ödemenin toplumun ortak çıkarlarına nasıl katkı sağladığı daha iyi anlatılmalı. Sosyal kampanyalarla vatandaşların bilinçlendirilmesi ve ödüllendirme mekanizmalarının oluşturulması, vergi bilincini artırmak için etkili bir yöntem olabilir. Kayıtdışı ekonomiyle mücadele yalnızca cezalarla değil, aynı zamanda toplumun bilinçli bir şekilde hareket etmesiyle mümkün olacaktır.

Bunun yanı sıra, teknoloji kullanımında hız kazanmaya yönelik girişimlerin daha geniş kapsamlı hale getirilmesi gerekiyor. E-fatura ve e-arşiv gibi uygulamalar büyük bir ilerleme sağlasa da, bu teknolojilerin küçük işletmeler tarafından erişilebilirliği hâlâ bir sorun. Özellikle kırsal kesimlerdeki işletmeler için teknik destek ve eğitim programları artırılmalı. Böylece, dijitalleşme sadece büyük işletmelerin faydalandığı bir yenilik olmaktan çıkar ve tabana yayılır.

Sonuç olarak, hükümetin attığı adımlar doğru yönde, ancak bu adımları tamamlayacak olan denetim mekanizmalarının etkinliği ve adil uygulanmasıdır. Dijitalleşmenin tam entegrasyonu sağlanmalı, denetimlerde şeffaflık artırılmalı ve büyük işletmelerden küçük esnafa kadar herkes için adil bir sistem kurulmalıdır. Vergi kaybıyla mücadele, yalnızca ceza artırımıyla değil, toplumsal güvenin inşasıyla mümkün olacaktır. Ayrıca, bu süreçte teknolojiyi yaygınlaştıracak, denetim mekanizmalarını güçlendirecek ve toplumun her kesimini sürece dahil edecek yeni politikaların oluşturulması gerekmektedir. Vergi adaletini sağlamak, sadece devletin değil, hepimizin ortak sorumluluğudur.