Yeni yıl diyoruz; yeni umut, yeni başarılar, yeni kazanımlar…

Kilometreyi umut kadranıyla bir güzel sıfırlamışız. Belki diyoruz, belki bu tür aksaklıklar bir daha yaşanmaz; ıslah oluruz, iflah oluruz. İnsanlara gıda diye zehir yedirmekten vazgeçer, sırf “Türk Gıda Kodeksi” müsaade ediyor diye kendi insanımıza kimyasal katkılı sözde gıdaları dayatmaya son veririz. Tarım ve gıda ihracatımız tıkır tıkır işler.

Ama nafile, birileri buna müsaade etmiyor. Yılın daha ilk günlerinde yine o bildik kötü haberler geldi.

Neydi o haberler?

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın açıkladığı son taklit ve tağşiş listesi. Liste utanç verici, mide bulandırıcı! Diğer olumsuz haberimiz ise dışarıdan; ihraç ettiğimiz ürünler gümrüklerden geri döndü. Son gelen bilgilere göre ihraç edilmek istenen dört ürün daha gümrükten geri döndü. Gerekçe aynı; bakteri tespiti ve limitlerin çok üzerinde ilaç yani zehir kalıntısı!

Gıda güvenliği konusunda hem içeride hem dışarıda sıkıntı var ama ne hikmetse dışarıdan gelen analiz sonuçları, iade haberleri, pestisit restleşmeleri, aflotoksin ihbarları içeriden hiç ama hiç gelmiyor.

Tamam! Belki yapılan hileler üretilenin tamamı yanında devede kulak ancak hiç mi hatalı, ilaç kalıntılı ürün iç piyasaya sürülmüyor? Gıda güvenliğimizi sağlam kalelerle koruma altına mı aldık?

Aslında öyle olmadığını hepimiz biliyoruz ama değilmiş gibi yapıyoruz!

Tehlikeli soru ise şu: Ya bütün hileli ürünler yakalanamıyorsa? İşte o zaman yandı gülüm keten helva!

Gıda güvenliği bu kadar tehlikedeyse ‘Halk sağlığı nereye gidiyor?’ diye sormadan edemiyor insan!

Bunca emek heba olup gidiyor. Sağlığımız, ürünlerimiz, itibarımız, lezzetlerimiz, öz güvenimiz, paramız buhar olup uçuyor.

Tehlike sanılandan da büyük. Gıdalara bile isteye bulaştırılan bu kimyasallar, zararlı etken maddeler; başta kanser olmak üzere kısırlık ve deri döküntüsü gibi birçok hastalığa neden oluyor. Pestisit kalıntısı özellikle çocuklarda büyümeyi ve yetişmeyi etkiliyor. Yetişkinlerde ise meme kanseri ve prostat kanserine sebebiyet veriyor. Salmonelle ise gıda zehirlenmesine neden olacak bir bakteri çeşidi.

Bu durumdan kurtulmanın tek bir yolu var. Eğitim, denetim ve yaptırım… Bu üç mekanizma acilen tesis edilmeli.

Sürdürülebilir, disiplinli, sıfır toleransla uygulanan denetim mekanizmasının kurulması gerekiyor. Denetim sonuçlarının halka açıklanması elzem. Aynen taklit ve tağşiş listesinde olduğu gibi; haftalık, aylık etkinlikler şeklinde bu firmalar kamuoyuyla paylaşılmalı. Neticede caydırıcı cezalarla bu firmalar sektörden uzaklaştırılmalı. Belki çok iddialı olacak ama bu kötü niyetli kişileri/firmaları gıda ve tarım sektöründen ayıklamak ve uzaklaştırmak Türkiye’ye yapılacak en kutlu hizmetlerin başında geliyor.

Türkiye’nin tarımsal hasılasının arttığı gerçektir; Avrupa ve dünya ölçeğinde sağlam bir yere sahip olduğu, birçok kalemde kendi kendine yetmekle birlikte çoğu üründe salt ihracatçı olduğu doğrudur.

Ama bütün bunlar zehir kalıntısı gerçeğini değiştirmiyor. Türkiye’den yurt dışına ihraç edilen gıda ve tarım ürünleri gümrük kapılarından dönmeye devam ediyor.

Yılın ilk günlerinde Fransa ve Danimarka’ya ihraç ettiğimiz kuru incir, asma yaprağı, susam ve limonlar gümrükten geri döndü. Gerekçe ürkütücü. Söz konusu ürünlerde pestisit, aflatoksin ve salmonella gibi sağlığı tehdit eden tarım ilacı ve bakteriler tespit edildi.

Gelelim taklit ve tağşiş listelerine… Açıklanan ürün listesine göre kıymada ve köftede eşek eti, çikolatalarda ilaç, peynirde natamisin maddesi, gıda takviyelerinde kimyasal ilave kalıntıları var.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın güncel olarak açıkladığı taklit ve tağşiş listesine göre kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düşürecek şekilde bozulmuş ve değiştirilmiş ürün sayısı 180’e çıktı.

Şu soruya içtenlikle cevap bulmamız gerekiyor.

Ecnebilerin yaptığını bizim ilgili bakanlıklarımız/başkanlıklarımız neden yapmaz? Yapıyorlar da bizim mi haberimiz yok! Dışarıya giden ürünlerde çıkan pestisit, aflotoksin vb. zehirler içerideki ürünlerde neden çıkmaz. Taklit ve tağşiş listesi gibi tarım ilacı kalıntısı, pestisit sıkıntısı bulunan ürünler neden analiz edilmez ve halka açıklanmaz?

Yoksa bizim insanlarımızın tolerans değerleri mi yüksek!