Bundan iki yüzyıl önce teknolojinin yeni yeni geliştiği dönemlerde, köylerimiz hınca hınçinsanlarla doluydu ve bizim insanlarımız kendi ihtiyaçlarını topraktan karşılarken, Avrupa’da yeni akım kentleşme rüzgârı dünyanın çivisini çıkaracak hızla ilerliyordu.
Şehirleşmenin getirdiği tüketim pazarı, insanları endüstriyel ürün üretmeye ve aynı zamanda tüketmeye mecbur hale getirdi.
Avrupalı bir bilim adamı hastalarının idrarını toplarken, bir idrar kabında sineklerin uçuştuğunu görünce insanoğlunun diyabetle hikâyesi böylece başlamış oldu.
Sizce bilim adamı idrarın şekerli olduğunu nasıl fark etmişti? Cevabını yazmayayım isterseniz.
Evet, ne zaman ki endüstriyel gıdalar hayatımıza girdi hastalıklar artmaya başladı. Nasıl artmasın ki? Artık her şey hızlı. Her şeye insan parmağı karışmış. Arabalarımız hızlı, yemeklerimiz hızlıca.
Oturup dinleneyim dediğiniz zaman bile aklınızdan pek çok iş geçmekte. Hayatımız da hızlıca bitiyor haliyle.
Endüstriyel hastalıkların içinde en önemlilerinden biri de diyabet. Nam-ı diğer şeker hastalığı. Yanlış anlamayın bu hastalık sadece fazla şeker tüketimi ile alakalı değildir. İsmi oradan gelmez. Şeker hastalığı denmesinin sebebi tıbbınglikoz, halkın şeker dediği maddenin kanda yüksek miktarda bulunmasıdır.
Şeker olması gerektiği yere yani hücrelerin içine giremeyince kanda dolaşır ve zamanla pek çok organa zarar vermeye başlar.
Bu şeker özellikle unlu ve ister doğal ister rafine olsun tatlı gıdalarda bolca bulunur. Yediğiniz kestanede bile vardır.
Bunu yazarken üzülüyorum ama diyabet konusunda da ülke olarak yine başlardayız.
Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Kurumu’nun 816 Sayılı 2014 tarihli Türkiye Diyabet Programı’nda belirttiğine göre “Son yayımlanan IDF Diyabet Atlası’nda ülkemiz Avrupa ülkeleri arasında diyabet prevalansının en yüksek olduğu ülkedir”denilmektedir.
Rakam 7 milyonu aşkın durumdadır. Yani neredeyse ülke nüfusunun onda biri şeker hastası. Neden? Yılda kişi başı 120 kilo un, 25 kilo şeker tüketen bir millete artık bunu sormanız zamanı gelmiş de geçmektedir bile.
Tahmin edileceği üzere bu rakamlar gelişmiş Avrupa ülkelerinde pek fazla değil. Bunun yanı sıra tüketmemiz gereken gıdalarda da geri sıralardayız.
Böyle giderse sonumuz çok da iyi görünmüyor.
Diyabet son derece sinsi bir hastalıktır.
Size hiçbir zarar vermiyor gibi gelir ama ağacın gövdesini kemiren giren kurt gibidir.
Ne zaman çöktüğünüzü bile anlamazsınız.Bir de bakmışsınız ki bir hastanenin yoğun bakımında gün sayıyorsunuz.
Zarar vermediği organ yoktur; gözlerinizi kaybedersiniz, böbrekler işlevini yapamaz diyaliz hastası olursunuz, kan dolaşım problemleri başlar, kalp hastalıkları, felç, safra kesesi ve karaciğer problemleri, daha aklınıza ne gelirse…
Temelinde hep beslenme sorunları, hareketsizlik, obezite ve dolayısıyla diyabet yatar.
Hayat bir gün bize dur artık diyecek!
Dediğinde bile yapılacak işler listemiz dolu olacak.
Dünyanın işi bitmez ama biz biteriz.
Onun için gelin bu gün sağlıklı hayata ilk adımı atın.
Hep derim yine diyorum; sağlıklı yaşamak bir vazifedir; takdir Cenab-ı Allah’a aittir…