Sıklıkla hayvanlardan insana bulaşan, beyin ve omuriliği etkilendiği viral bir hastalıktır kuduz. Bir hayvanın (kurt, köpek, tilki, yarasa, tavşan vs.) insanı ısırmasıyla bulaşır. Özellikle bu hayvanların salyalarında mevcut olan bu virüs ısırılan yerden kan yoluyla bulaşım gösterir. Hastalık hali hemen belirti vermez. 10 günlük bir kuluçka süresi mevcut olup bu 6-8 ayı bulabilir. Hayvanın ısırdığı yerin kafa bölgesine olan yakınlığı kuluçka süresini değiştirebilir. Isıran hayvanın huzursuz, tedirgin ve hırçın olması bizi şüphelendirmelidir. Hayvanın merkezi sinir sistemi uyarıldığı için kendisinde de felç ve ölümle sonuçlanacak durum oluşması söz konusudur. Bu evreye gelmeden önce etrafındaki hayvan ve insanları ısırmaya başlar. Bu döneme kudurma evresi diyebiliriz. Işıktan rahatsız olur. Bu dönem hayvanda 4-5 gün sürer beraberinde hayvanın ölümü ile sonuçlanır.
İnsanda ortaya çıkan belirtiler benzerdir. Huzursuzlukla başlayan durum şiddetli kas ağrıları şeklinde devam edip felçle sonuçlanabilir. Özellikle boğaz kaslarında başlayan şiddetli kramplar oldukça acı verip, hasta kişi su içmek ve su görmekten çok korkar. En nihayetinde soluk alıp verme refleksi de kaybolacağından hastanın ölümü ile sonuçlanır. Belirtilerin başlaması tedavi imkânının olmadığını gösterir.
Peki bundan korunmak mümkün müdür? Elbette.
Hayvanlara düzenli olarak kuduz aşısının yapılması ve şüphelenilen hayvanların gözetim altına alınması korunmada temel prensiptir. Isıran hayvan 10 gün gözetim altında tutulduğunda ölmüyorsa kuduz değildir. Mesleği icabı bu hayvanlarla içli dışlı olanların aşılanması da koruyucu hekimlik yönünden önemlidir.
Evet değerli dostlar, bu hafta sizlere kuduz konusunu anlattım. Kuduz demişken aklıma bugünlerin en güncel konusu Kudüs geldi nedense. Bu konuyla ilgili biz de bir iki kelam edelim izin verirseniz:
Bizlere kuduz virüsü gibi bulaşmış olan kapitalist anlayıştan bir parça uzak durmalı, sürekli bir tüketim halinde olmamamız gerektiğini bilmeliyiz.Üretim kademelerimizi güçlendirmeli, ayda en az bir günle başlayarak “vatana, millete, ümmete nasıl faydalı olabiliriz”i düşünmeliyiz.Çevremizde olup bitenlere duyarsız kalmamalı, bütün bunların en nihai hedefinin bu topraklar olduğunu unutmamalıyız.Ekonomik sistemde yerimi koruyayım ama ekolojik sistem önemli değil derseniz başkaları için kolay yem olursunuz.Müslümanım ama Araplarla ne işimiz var onlar bizi sırtımızdan vurdu diyerek, sıkılan kurşunların hesabını sormazsanız, gün gelir o kurşunların hedefi olursunuz.Birey olmaktan çıkıp biz olmanın peşinde koşarsak, Anadolu’ya has olan yardımlaşma duygusunun, tüm Dünya’ya nasıl yayıldığına şahitlik etmiş oluruz. Birbirimizi eleştirmek yerine, birbirimize kenetlenmenin nelerin üstesinden gelebileceğini hayal dahi edemeyiz.Bu coğrafyada her bir Anadolu evladının yıldız, ümmet-i Muhammed’in de hilal olduğunu bilirsek onları parlatacak fikirlerin peşinden koşabiliriz.Tüm bunlara rağmen bana ne Kudüs’ten diyorsanız, nasıl ki kuduzda, sinir sisteminiz felce uğruyorsa, inançlarınızın da felce uğradığının belirtisini göstermiş olursunuz. Bu aşamada tedavinizin imkânı yok, sizi kaybettik demektir.
Kuduzdan korunmuş bir dünya dileklerimle…