Bu gün biraz efkârlıyım dostlar. Bazen şu haber programlarını hiç izlemeyeyim diyorum ama benim izlemememle olaylar durmuyor ki. Başımızı kuma gömmenin de bir âlemi yok diyorum sonra.
Görüyoruz savaş nedeniyle yerlerinden yurtlarından çıkarılan insanları. Aç, susuz, perişan… Kucaklarında bebekleri, yanlarında biraz daha büyük çocuklar, sürüklenircesine oradan oraya gidiyorlar. Yüzleri gülmeyi unutmuş, içlerinde eski güzel günlerin özlemi, donuk bakışlarla yürüyorlar anneler, babalar, çocuklar, dedeler, nineler… Bir düşünsenize o yürüyen insanlar biz olsaydık ne yapardık, ne hissederdik, ne beklerdik… Allah Korusun! Ya vatansız kalsaydık..
İnsanın insana yaptığı zulmü en vahşi canavarlar yapmaz, yapamaz. Hangi dinden olduğunuzun ve ya hangi milletten olduğunuzun bir önemi yok. Bu insanlara acımak için insan olmanız yeterli.
Bu konu dün haberleri izlerken ekrana gelen Arakanlı Müslüman insanları gördüğümde geldi aklıma. İnanın bugün sağlıklı beslenme ile ilgili bir konu yazmak içimden gelmedi , orada sefaletle boğuşan insanları görünce. Birileri kara saraylarında oturup, viski içip göbek büyütürken ve akan kanlar üzerinden sermayesine sermaye katarken yerimde oturamıyorum bazen. Oturmayı da düşünmüyorum Allah’ın izniyle. Ben inşallah önümüzdeki günlerde o küçük devletli insan bozmalarının mağdur duruma düşürdüğü Arakanlı insanlar için Büyük Devletimizin yüksek gönüllü insanları tarafından kurulan bir sahra hastanesine çalışmaya gidiyorum. Yer Bangladeş’te. Kendi adıma bu güzel ülkeyi temsil etmek istiyorum. Umarım sayımız öyle çok artar ki medeniyeti(!) arttıkça insanlığı azalanlar utanırlar. Döktükleri kanların bir gün kendilerini boğabileceğini fark ederler.
Bu işleri küçümsemeyin. Bana ne Suriye’den, Katar’dan, Arakan’dan, Filistin’den demeyin. Birleştiği takdirde bir gün bir bakarsınız arkanızda şeytana karşı kocaman bir ordunuz olmuş. Bu nedenle dünyaya açılmak çok önemli. Planlar artık küresel çünkü.
Ben ne yapabilirim ki diye kendinizi de küçümsemeyin. Şu hikâyeyi her zaman hatırlayın:
“Adam, her gün doğumunda düzenli olarak deniz kıyısına iner ve sahile vurmuş deniz yıldızlarını birer birer tutup denize atardı. Bir sabah yine aynı şeyi yaparken bir başka adam yanına yaklaştı. Beyefendi dedi. Birkaç gündür sizi gözlemliyorum, bu deniz yıldızlarını denize atıyorsunuz ama netice de bu sahile vurmuş yüzlerce deniz yıldızı var ve siz hepsine yetişemezsiniz. Öyleyse ne fark eder ki. Adam yerden canlı bir deniz yıldızı alır, adama gösterir ve denize atar, sonra da şöyle der: Onun için fark etti..
Selam ve dua ile…