Bu sene 10 Kasım’da siyaset ve sosyoloji sürprizlerle doluydu. İstisnasız her kesim çok konuştu, konuşmaya devam edecek.
Atatürk, ülkenin kurucu lideridir ama hiçbir zaman toplumun ortak değeri olamadı. Çünkü malum CHP politikaları ‘Atatürk’ imajını sahiplendi ve parti bazına indirgedi. Bu indirgemeci anlayış Atatürk ile toplumun arasına mesafe koydu. CHP bu ülkenin sahibi havasına girerek on yıllarca ‘Atatürk ve laiklik’ üzerinden millete sopa gösterdi, zulüm yaptı ve hep topluma üstten baktı.
Fakat şimdi durum değişti.
10 Kasım’ı anma gününde CHP, ana aktör olarak manşetlerde ve ön planda olurdu, adeta şov yaparlardı. Bu defa iktidar alanı onlara bırakmadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Atatürk’ü anmak yetmez, anlamalıyız” dedi.
AK Parti teşkilatları kafileler halinde Anıtkabir’e taşındı.
AK Partililer Onuncu Yıl marşı ve İzmir marşı söyledi.
Medyada anma etkinliklerinde İmam Hatipliler öne çıktı.
Siyasilerin yanında sayısız sivil toplum ve medya mensubu derin üzüntülerini ifade eden mesajlar yayınladı.
Şimdi CHP ne yapsın?
On yıllarca icraattan, proje üretmekten, proaktif politikadan yoksun CHP ne yapsın?
“Dün böyle bir hizmeti hayata geçirdik. Yarın da bunu yapacağız” Diyeceği bir unsuru yok.
CHP şimdi ne üzerinden kendini AK Parti’den ayrıştıracak?
Zaten tek yaptığı ideolojiyi pazarlamaktı. O da ellerinden gitti.
Atatürk, Onuncu Yıl marşı, İzmir marşı, Anıtkabir, 10 Kasım gibi semboller CHP’nin tekelinden çıkıyorsa CHP’ye ne kaldı?
Bu anlamda marjinal sol basın çok öfkeli.
CHP’li siyasiler de burunlarından soluyorlar.
2019 seçimleri sürecinde işleri gittikçe çetinleşiyor vesselam…
MUHAFAZAKÂRLAR NEYİ MUHAFAZA EDİYOR?
Biraz da kendi mahallemizi konuşalım. Şapkayı önümüze koyalım.
Siyasiler bir adım atıyor, sivil toplum ve medya beş adım…
Dengede olmak diye bir hassasiyet yok. Hep aşırılık, hep pozitivizm, hep gösterişçilik…
Öncelikle şunu net bir şekilde ortaya koyalım.
Atatürk’ün bu ülke için önemini ve hakkını teslim etmek farklı bir şeydir, Kemalist pratikler ortaya koymak farklı…
Bu konuda dengede durabilmeliydik ama savrulduk.
Bir gazeteci, bir sivil toplumcu, bir eğitimci olarak senin duruşun daha farklı olmalıydı!
Bir muhafazakârın Kemalist pratikler sergilemesi iğreti duruyor, yakışmıyor.
“Olunacaksa en iyi Kemalist ben olurum” anlayışı en hafif tabirle; ölçüyü kaçırmaktır.
Müslüman itidal üzere olur.
Dün yapmadığın şeyi bugün yapıyorsan, dün söylemediğini bugün söylüyorsan durup düşünmelisin.
Bu konudan bağımsız olarak da hayatındaki yeni “tarzı”, Türkiye’nin ve dünyanın konjonktürünü bir kenara bırakarak yalın ve derin bir biçimde Kur’an-sünnet terazine koydun mu?
Şimdi hatırladım, Allah razı olsun Hocamızdan… İmam Hatipteki Hocamız “Her günün sonunda en az on dakika sessiz ve karanlık bir odaya çekilin, yere diz çökün, başınızı iki elinizin arasına alın ve günün muhasebesini yapın” derdi.
Hız çağında durağanlaşarak, “Ben ne yapıyorum?” Sorusunu günlük olarak kendimize sormamız gerekiyor. Aksi halde sonumuz hüsran olur.