Dr. Sadık Ahmet’in anısına…

Büyük adamlar kahramanlar, şimşek gibidir. Ne zaman bir bulut veya bulut kümesi elektrik yüklense şimşek de kendiliğinden gelir. Eğer bulutlarda elektrik yoksa şimşek de yoktur.

Milletler ve kahramanlar böyledir. Eğer bir millet kahramanlar çıkarma özelliğine sâhipse tıpkı o bulut kümeleri gibi ondan şimşekler çakar.

Kahraman, halkı heyecanlandırıp ayaklandırır. Fakat bunu milletinden aldığı ateşle yapar. Şahsında milletinin gücü ve özellikleri tezâhür etmiştir.

İşte Sadık Ahmet, şimşekler çakmaya, kahramanlar çıkarmaya makhûm bir milletin, Türk milletinin evlâdıdır.

1947 yılının Ocak ayında Gümülcine’nin Küçük Sirkeli köyünde doğdu. Zeki bir çocuktu. Milletinin çok çalıştığı hâlde kendi toprağında ikinci üçüncü sınıf vatandaş oluşunu hazmedemiyordu. Onun halkı da asfalt yolu, iyi yaşam şartlarını hak ediyordu.

Sâdık Ahmed’in özgür bir ruhu vardı. Önce kendi zincirlerini kırdı. Okudu. Kendisini, kendi toprağında bir zenci gibi gören Yunanın karşısına bir aydın olarak çıkmayı başardı. Şimdi sıra halkının zincirlerini kırmaya gelmişti.

İstese sınıf atlar; başka bir ülkede refah içinde yaşayabilirdi. Fakat O, aydın olmanın kolalı gömlek giyip kravat takmak olmadığını çok iyi biliyordu. Milleti onu, iyi bir eğitim aldıktan sonra yüksek gelir elde edip kahvelerde veya eğlence yerlerinde vakit geçirmesi için okutmamıştı. Tam bir aydın sorumluluğu vardı. İyi biliyordu ki milletinin perişanlığı ve câhilliği kendi utancı, kendi suçuydu.

Halkının derdini dert edindi. Her bir Batı Trakya Türkü’nü kardeşi bildi. Eğitim almaları, ekonomik şartlarının düzelmesi için ömrünü verdi. Köy köy kasaba kasaba dolaşıp Türkler’in daha rahat daha sağlıklı ve eşit şartlarda bir hayatı hak ettiğini anlattı. Millî vicdânı uyandırdı. “Batı Trakya’da Türk yok” diyenlere “Türk oğlu Türküz” diye haykırdı. Halkını eğiterek cihad eden bir alperen, bir derviş gâziydi.

Sâdık Ahmed’in en mühim özelliklerinden birisi de büyük cihadı, yâni nefsiyle mücâdeleyi kazanmış olmasıydı. Bu seyahatimizde eşi Işık Hanım anlattı. Kalbi Türk-İslam dâvâsı için çarpan rahmetli Münevver Ayaşlı, Sâdık Ahmet’e yalısını bağışlamak istemiş. O kadar ki dâvet ettiğinde noter de hazırmış. Fakat Sâdık Bey, “Bunun hesabını veremem.” diyerek reddetmiş. Aramızda kaç insan bunu yapabilir? Sâdık Ahmet’ı tanımlamak gerekirse kısaca şöyle diyebiliriz.

Dışı pırıl pırıl Türk

İçi alev alev Müslüman

İçi, dışına hâkim

Dışı, içine köle

Sâdık Ahmed, Batı Trakya dâvâsı için ömrünü verdi. Batı Trakya dâvası, Türk-İslam dâvâsından farklı değildir. Gümülcine bizdendir. Meriç nehri haritadaki sınırdır. Nitekim 15 Temmuz gecesi, Gümülcineli Mustafa Cambaz, bu bayrak için bu devlet için şehid olarak bunu ispat etti. Başka ispata gerek yoktur. Gönlümüzde Meriç bir sınır yoktur.

“Türk olduğum için hapse götürülüyorum. Eğer Türk olmak bir suç ise buradan tekrar ediyorum: Ben bir Türküm ve öyle kalacağım. Bu mesajımla Batı Trakya Türk azınlığına sesleniyorum ve Türk olduklarını unutmamalarını söylüyorum. Haklarımızı bir gün mutlaka alacağız!”

Bu anlamlı sözlerin sahibi Dr. Sadık Ahmet…

Yunanistan’da yaşayan soydaşlarımıza Türk dediği için 30 ay hapse çarptırılan DEB yani Dostluk, Eşitlik ve Barış Partisi’nin lideri olup, milli ve yerli bir şahsiyetti… Kendisini Batı Trakya Türklüğü çok erken kaybetti.

Dr. Sadık Ahmet, benliğini Türk ismi ve tarihi etrafında sosyalleştirip milli benlik haline getiren ve bunun destansı mücadelesini veren önemli bir isimdir.

Milli benlik hususunda “Tarihten Destana Akan Duyarlılık” adlı eserinde Prof. Dr. Sadık Tural’ın şu tespitleri ne kadar önemlidir:

“Benliğini sosyalleştirip millî benlik hâline getiren, kimliğini sosyalleştirip millî kimlik hâline dönüştüren varlığa insan denir. Millî benlik hürriyetine ve bağımsızlığına düşkünlük göstermek şartıyla daha çok maddi refah ve daha çok sosyal itibar sahibi olarak, milletler camiasında yaşamak demektir. Hem kişilerin hem toplumların yukarıdaki tarif gereğince “millî benlik” içinde olması, gelecekteki devlet-millet münasebetiyle yeni yetişen kuşakların devlet-i ebed, müddet kavramını oluşturması da gecikmeyecektir.”

Dr. Sadık Ahmet, “Ben’leri, biz’leştiren bir gönüllü katılım ve uygulama bütünlüğü olarak kültürü gören” bir dava adamı, bir Alp ve Eren’dir.

Batı Trakya Türklüğünün sesini dünyaya duyuran büyük bir kahramandır Dr. Sadık Ahmet. “Mazi ile hâl; hâl ile istikbâl” gibi kavramları Batı Trakya’da yeni baştan canlandırmış, Balkan coğrafyasında ciddi bir uyanışa kapı aralamıştır.

Tarihin olması, coğrafyaya bağlıdır. Coğrafya olmazsa hiç şüphesiz ki tarih de söz konusu olamaz. Bizim coğrafyamız ne yazık ki yüzyıl önce ağır yaralar aldı, bizden kopup giden uçsuz bucaksız bir coğrafya şimdi sınırlarımızın dışında kaldı. Ancak bu eski vatan toprakları fiziksel olarak bizden kopsalar da hala bizim kültür coğrafyamız olarak yerli yerinde duruyorlar.

Kıymetli Şair Ağabeyimiz Yavuz Bülent Bakiler, bakınız haklı olarak şu veciz şiirinde bu Kültür coğrafyasını nasıl anlatıyor:

Bizim türkümüzde gurbet var artık. Hasret var, yürek var, toprak var balam Gönlümüzü sımsıcak alan topraklar Tiyan-Şan, Kadır-Gan Dağları’na dek uzar Kim demiş vatanımız Edirne’den Kars’a kadar.

Balkanlar’da büyük, öksüz kubbeler, minareler, şadırvanlar, kervansaraylar bizi söyler, anlatır Mimar Sinan’dan beri Üsküp’te, Estergon’da, bir atar damar gibi davullar, zurnalar ve serhat türküleri…

Yüzyıllardan beridir Altaylar’dan Tuna’ya bizim türkülerimizdir; söylenen konuşan dil, bizim dilimizdir; renk renk, nakış nakış uzayan toprak değildir kilimlerimizdir…

Bizim üç kıtaya yayılan bu kültür coğrafyasında “Devlet ebed müddet” diyen Dr. Sadık Ahmet, Mustafa Cemil Kırımlı, Aliya İzzet Begoviç, Rauf Denktaş, Osman Batur, İsmail Gaspıralı gibi kültür bekçilerimizi, mefkûre adamlarını, büyük kahramanları unutmamız mümkün müdür?

“Dostluk, Eşitlik ve Barış Partisi” adında kurduğu partisinden milletvekili seçilip Yunan Parlamentosu’nda Türk milletinin sesi olan Dr. Sadık Ahmet, Türk’ün sosyo-kültürel varlığının teminatı olacak düzenlemeler için çeşitli girişimlerde bulunmuş ve her defasında türlü engellemeler ve baskılarla karşılaşmıştır.

Bugün dahi AİHM’in Yunan asıllı olanlara başka, Türk asıllı olanlara başka türlü kararlar veren bir yaklaşım içinde olduğunu müşahede ederken merhum Sadık Ahmet’in haklı mücadelesinin ne denli önemli olduğunu görüyoruz.

Yunanistan’da halen yaklaşık 120 bin civarında soydaşımız yaşamaktadır. Sadık Ahmet’in bir vakitler Türkiye’ye yapılan yoğun göçleri durdurmak ve Türk nüfusun varlığını korumak için de yoğun çaba içinde olduğunu biliyoruz. Bu çalışmasının arka planında da yukarıda bahsettiğimiz “Kültür Coğrafyası” meselesi bilinci olduğunu görüyoruz.

Türk İslam dünyası denince Altaylar’dan Tuna’ya, Cezayir’e kadar uzanan üç kıta genişliğinde devasa bir coğrafyadan söz ediyoruz. Ve bu coğrafyalarda yaşayan milyonlarca Türk ve Müslüman’ın gözü kulağı Türkiye’dedir. Türkiye bütün bu coğrafyanın ümidi, ağabeyi, sığınağı, dayanağı ve baş diyarıdır!

Türkiye, Allah korusun gücünü kaybetse, önce bu coğrafyalarda hayat durur, ümitler kurur. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan şimdi bu devasa coğrafyanın hamisidir, lideridir, ağabeyidir.

Allah, Türklük ve Müslümanlıkla yoğrulan bu coğrafyayı Türksüz, Müslümansız, hamisiz ve ezansız bırakmasın inşallah.

Batı Trakya Türklüğünün bu efsanevi lideri tam 22 yıl önce bir 24 Temmuz günü şüpheli bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Şüpheli diyoruz zira bütün mücadelesi tutuklamalarla, engellemelerle ve baskılarla geçmiş bir liderin böyle esrarengiz bir şekilde bir kazaya kurban gitmiş olması hiç de doğal değildir.

Vakitsiz yitirdiğimiz bu büyük dava adamını, Trakya Türklüğünün bu abide şahsiyetini Dr. Sadık Ahmet’i rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhu şad mekânı cennet olsun…