Bağımsız düşünemiyoruz. Zihnimize vurulan ideolojik zincirler objektif olmamıza mani oluyor. Tarihi şahsiyetleri değerlendirirken –tarihteki rollerinden- çok ideolojik kabullerimize ne kadar uygun düştüğüne bakıyoruz. Bizdense her yaptığı iyi, bizden değilse her yaptığı kötü.
Hâlbuki hiçbir tarihi şahsiyet bu tarz toptancı hükümlerle değerlendirilemez. Tarihi de insanlar yapar. İnsanlar nasılsa tarihte öyle olur. Yanlışlar da doğrular da tarihin bir gerçeğidir. Kimse bilerek, isteyerek yanlış yapmaz, ama bazı politikaların yanlış olduğu zamanla anlaşılır. Zamanın yanlışladığı bir siyasetten yola çıkarak o politikanın tatbikçilerini suçlamak, meseleyi ihanet noktasına taşımak bize yarar getirmez.
İdeolojiler sadece kendinden olmayanlarla kavga etmezler, tarihle de kavga ederler. Atatürk-Abdülhamit kamplaşması biraz da bundandır. Farklı zamanlarda, farklı tarihi şartlarda ortaya çıkmış iki şahsiyeti mukayese etmek doğru sonuçlar vermez. Hele bu iki tarihi şahsiyetin politikalarına bakmak yerine zihniyet dünyaları ile ilgilenmek, özel hayatları üzerinden bir değerlendirme yapmak son derece sakıncalıdır.
İbni Haldun’un enfes tespitlerinden biri de yöneticilerle ilgili olandır. Yöneticilerin görevi insanları dünyevi işlerini yoluna koymaktır, ahiret işlerini değil, der. Oysa bu iki tarihi şahsiyeti değerlendirenler yaptıklarından ziyade inanç dünyaları ile ilgilenmeyi tercih etmişlerdir. Bunu söylerken insanların yaptıkları ile inançları arasında hiçbir ilişki bulunmadığını iddia etmiyorum. Ama esas bakılması gerekenin yapılan işler olduğunu söylüyorum. İnanç olarak size yakın olup icraat olarak o inançlarla bağdaşmayan bir sürü yanlış yapan siyaset adamı gösterilebilir. Tarihin bizden ondanı olmaz.
Atatürk de, Abdülhamit de bu ülkeye hizmet etmiş şahsiyetler, ikisinin de doğruları yanlışları var, çünkü ikisi de insan. Ne onu ne ötekini putlaştırmak, eleştirilmezlik mevkiine çıkarmak doğru değil. Her yapılanı doğru kabul eder, tarihin terazisine koymaktan kaçırırsanız o toplumu o tarihi şahsiyetlerin ufuklarına, yaşadıkları dönemin şartlarına mahkûm edersiniz. Böyle bir toplum bir adım ileri gidemez!
Problem, ideolojik saplantılar yüzünden putlaştırmadır. Hatasızlık isnat ettiğiniz bir tarihi şahsiyeti asla konuşamaz, değerlendiremez ve anlayamazsınız. Tarih üzerinden kamplaşma, ideolojiler üzerinden kamplaşma, partiler üzerinde kamplaşma bizi bir yere götürmez. Kısır kavgalarla boşu boşuna bu milletin enerjisini tüketmiş oluruz.
Sn cumhurbaşkanının Atatürk’ü sahiplenen tavrından sonra –bazı gazetecilerin- tavrına da burada dikkat çekmekte yarar görüyorum. Bazıları hangi Atatürk’ü sahipleneceğiz kabilinden yazılar yazdılar. Bunu diyen hanım yazarın çözüm sürecinde Öcalan’ı nasıl kayıtsız şartsız göklere çıkardığını, hangi Öcalan diye sormaya bile gerek görmediğini dün gibi hatırlıyorum. Öcalan söz konusu olunca hiçbir çekincesi olmayanların bir yıkıntıdan, enkazdan devlet çıkaran biri için onlarca itiraz ileri sürmesini anlamak mümkün değil. Dün Atatürk düşmanlığı yapıp bugün çıkarları için Atatürk sevgisinde yarışanları ise hiç yazmaya gerek görmüyorum. Bir ülkede bu kadar hain bu kadar dalkavuk olurda o ülke iflah olur mu?