Türkiye yaklaşık kırk yıldır PKK terörü ile boğuşuyor. Ülke ve millet olarak bütünlüğümüzü korumamız, siyasi ve ekonomik alanda bir sıçrama yapmamız bu sorunun çözümüne bağlı. Terör, hem enerjimizi hem kaynaklarımızı tüketiyor. Onun için bu konuda fikri ve derdi olan herkesin tecrübelerini aktarması, sözünü söylemesi lazım. Tek akılla çözülmeyecek bir meseleyle karşı karşıyayız. Bu işe ne kadar çok akıl karışır ne kadar çok çözüm önerisi olursa emin olun o kadar başarıyla çıkarız bu problemin içinden.
İrfan Sönmez de bunu yapmış, son kitabı “Kürt Sorunu mu, Devletleşme Sorunu mu” isimli kitabında etnik milliyetçiliğin nasıl büyüdüğünü, nasıl kökleştiğini ve nasıl çözüleceğini kendi zaviyesinden anlatmış.
Kitap birçok yenilikle dolu. Önceki çalışmaların tekrarı olma hatasına düşmemiş. Anlatımlar benzer sorunları yaşayan ülkelerden örnekler vererek zenginleştirilmiş. Mesela kitabı okuyunca Peru’nun Aydınlık Yol Hareketi’nin liderine ne yaptığını bizim PKK liderine ne yaptığımızı görüyorsunuz.
Sönmez’e göre Kürt sorunu bir inşa. Bir şey isteyebilmek için önce bir sorunun olması gerekiyor, sorun yoksa bir şey istemenin anlamı da olmayacak, tespiti doğru bir tespit. Örneğin Güney Afrika’da Apartheid rejiminin siyahlara ne yaptığını görünce Türkiye bunların hangisini yaptı diye sormaktan kendinizi alamıyorsunuz. Sokak banklarının bile beyazlar ve siyahlar için ayrıldığı bir ülkede elbette bir sorun vardır ve böyle bir sorunun insanların bazılarını isyana sürüklemesi normaldir. Türkiye’de Kürtler’e ne zaman böyle bir ayrımcılık yapıldı?
Yazarın Kürtler’e niçin Türk denildiğine dair tespiti de hem yeni hem de çok farklı. Sönmez, Türkler’in başka Müslüman toplumlarla da yaşadığını ama sadece Kürtler’e Türk dediklerini söylüyor. Bunun nedeni asimilasyon veya inkâr değil onları kendi gibi görmek, kendi gibi saymaktır, diyor. Burada Türklük etnik bir anlam ihtiva etmiyor, kardeşlik, biz olma anlamına bürünüyor. Kürt’e Türk demek bizdensin demek anlamına geliyor.
Kitapta birçok farklı ve yeni tespit var. Mesela 29. Kürt isyanının bir tarih çarpıtıcılığı olduğunu söyleyerek Babanlar, Bedirhaniler, Şeyh Ubeydullah, Şeyh Sait ve Ağrı İsyanlarını tek tek irdeleyerek bunların Kürt isyanı olmadığını, bazılarının feodal çıkarları korumak, bazılarının ekonomik ve sosyal sebepli isyanlar, diğer bazılarının eskinin yeniye direnişi olduğunu söylüyor. Bu isyanlara Kürt isyanı diyenlerin, etnik milliyetçiliğe ihtiyaç duyduğu bir isyan tarihi armağan ettiğini belirterek ciddi eleştiriler yöneltiyor.
Sönmez’in Osmanlıcılık ile İslamcılığı yorumlaması da yeni, her ikisinin de -bir ulus inşası projesi- olduğunu, bugün Osmanlıcılık veya siyasal İslamcılık yapanların aynı kavramları ulusu dağıtmak için kullandıklarını söylüyor.
Kitapta Şeyh Sait isyanından sonra Suriye’ye kaçan isyancılarla ilgili bir hikâye var ki değinmeden geçmek haksızlık olur: “Şeyh Sait İsyanına katılan bir grup isyancı Suriye’ye kaçar, burada Ermeni ve İngilizler tarafından karşılanırlar. Bir bahçede toplantı yaparlarken İngilizler ve Ermeniler size silah ve para verelim gidin Mustafa Kemal ile savaşın derler. İsyancılar, ‘Biz İngiliz’in Ermeni’nin para ve silahıyla savaşmayız diyerek’ ret ederler. O sırada oradan bir köpek geçmektedir. Toplantıda bulunan Ermeniler’den biri köpeği göstererek Mustafa Kemal geçiyor der. İsyancıların da destek olacağını sanmaktadır. Karşısında oturan isyancılardan biri mavzerini doğrultur, ‘Sen bir Osmanlı subayına köpek diyemezsin’ diyerek Ermeni’yi öldürür. Olay bir şekilde Mustafa Kemal’e intikal eder, Mustafa Kemal bu tavırdan çok hoşlanır o yıl içinde o isyancı grubu affeder, Türkiye’ye dönerler.”
Kitapta böyle birçok orijinal bilgi ve tespit var. Kitap hem bilgi veriyor hem de bir Türk milliyetçisinin soruna nasıl baktığını öğreniyorsunuz. Okuyucularıma hararetle tavsiye ediyorum.
Not: Kitap Bilgeoğuz Yayınları, Kitapyurdu, İdefix ve sözcü kitabevinden temin edilebilir.