Hicap kelimesini -aslında “hicab” şeklinde yazılması gerekir- oldum olası severim ben. Aslında şöyle söylersem daha doğru olur; eskilerin kullandığı kelimelere aşk kertesine varmış bir hayranlığım var. Sanki onların konuştuğu dilin yanında bizim şimdi konuştuğumuz bir dilden daha ziyade anlaşmak için asgari sesler çıkarmaya benziyor. Zira onların kullandıkları pek çok kelime bizim o kelimeler yerine devşirdiklerimizden ya da hadi çekinmeden söyleyeyim daha sonra uydurduklarımızdan bilmem ki kaç defa daha anlamlı, daha estetik ve daha kafiyeli.

İşte o kelimelerden bir tanesi hicap… Bizim onun yerine koyduğumuz kelime ise utanmak… Aslında aynı manayı vermiyorlar. Zira hicap sadece utanmak manasında sığ bir kelime değil. Örtü manası da var, engel manası da… Ve hatta insanı Allah’tan uzaklaştıran her şey için dahi bu kelimeyi kullanmak mümkün. Ama biz bunun yerine sığ, tatsız, kafiyesiz bir “utanmak”ı oturtmuşuz. Mahcup demek yerine de garip bir şey bulmuşuz; utangaç…

E olmamış.

Olmuyor.

Olmaz zaten…

Neyse… Ama sanırım “cepte kaybedilen güneş dolu tarih” bu ya da en azından bu bahiste bir cüz de bu…

Başkalarının yerine utanmak diye bir tabir var kâri. Ve tuhaf belki ama son zamanlarda başkalarının yaptıklarından, söylediklerinden ve hallerinden çok fazla utanır olduk gibi geliyor bana.

Nereye varacağını, kime dokunacağını, insanlara nasıl hissettireceğini ve hepsinden garip olanı kendini nasıl bir duruma düşüreceğini düşünmeden bir şeyler söyleyen, bir şeyler yapan insanların yerine açıkçası utanmak bir mecburiyet değilse de tuhaf bir alışkanlık oldu bizde. Ama şükretmek lazım ki utanabiliyoruz.

Makam sahibi, mal mülk sahibi, okumuş yazmış, bir şekilde tanınmış ya da tanıtılmış hatta birilerine göre önde ve önder olan bazı koca koca adamlar garip bir şekilde ya aklını ya da kendini kaybetmeden söylenmeyecek sözler söylüyorlar. Sonra birileri çıkıp da “yok be kardeşim, yanlış bu. Hatta yalan” dedikleri vakit de “kusura bakmayın” diyeceklerini zannederken pişkinlikte çıtayı Allahuekber Dağları’na kadar çıkarmış bir halde söylediklerine ısrarla devam ediyorlar. En fazla hayret edilir zannederdim evvelden böylelerine. Ama şimdi anlıyorum ki başka bir şey daha var; onlar yapıyor biz utanıyoruz.

Utanmak insani bir vasıf olmasından başka sonralarda öğrenilen, kesp edilen bir haslet bence. Öyle olmasa ve her kişide doğuştan geliyor olsa böyle olmazdı. Zira bazılarında utanma yok.

“Merd-i kıpti şecaat arz ederken sirkatin söyler” demişler. Ve bunu yaparken de utanmaz, sıkılmaz. Hatta bir maharetinden bahseder gibi koltukları kabarır. Eskiler “kösele gibi suratı var” diyorlar ya bazıları için. İşte tam öyle.

Ama olsun, keder değil.

Biz onların yerine de utanırız.