Tüm değerler, tüm normlar çöp oldu.
İsrail politik söylemlerden medyaya, sermaye sahiplerinden akademiye ulaşabildiği tüm kesimleri baskı altında tutmaya çalışıyor.
Pek bilinmeyen bir alan olarak akademiye dikkati çekmek istiyorum.
İlk sinyal, Alman Frankfurt Okulu’nun filozoflarından Jürgen Habermas'ın da imzaladığı “İsrail ile dayanışma bildirisi” üzerinden verildi.
Habermas, “İsrail’in soykırımsal bir niyetinin olduğunu sanmıyorum.” dedi.
Alman filozofların İsrail'le dayanışma bildirisine tepki gecikmedi ve “Eleştirel teori resmen öldü. Habermas, Nazi teorisyenlerinin izinde.” şeklinde yorumlar yapıldı.
Devamında Filistin destekçisi akademisyenler, karşı bildiri yayınladı.
ABD'deki Columbia Üniversitesi'nden tarihçi Adam Tooze, Yale Üniversitesi'nden Samuel Moyn ve New School for Social Research'den Nancy Fraser gibi önemli isimlerin kaleme aldığı mektupta, İsrail yanlısı bildiri eleştirildi. Alman akademisyenlerin bildirisindeki Yahudilerle dayanışma çağrısının, Filistinlileri ve Almanya'daki Müslümanları kapsamamasına tepki gösterildi.
Görüldüğü üzere akademik çevrelerde çok ciddi boyutlarda tsunamiler yaşanmakta.
Bir tarafta savrulanlar, bilimi manipüle edenler, kitleleri yanıltanlar var.
Diğer tarafta insanlık, hakikat, adalet, ilkelilik ve tutarlılığın arayışında olanlar…
Bu gelgitler içerisinde İsrail, süreçte daha fazla zarar almamak adına psikolojik üstünlüğü yeniden ele geçirmek için bir dizi faaliyet yürütmekte.
Dünya kamuoyunda söylem üstünlüğünü kaybeden İsrail, akademisyenlerini devreye soktu. İsrail üniversitelerinden yazılan mektuplar, Batı’daki ünlü dergilerde yayınlandı. Dünya kamuoyuna açık bu mektuplar, sözde İsrail’in haklılığını ifade etmeye çalışıyordu.
Mektupları yayınlayan dergiler, okuyuculardan tepki alsa da bu yayınları geri çekmediler/çekemediler.
İSRAİL BASKISI BATI AKADEMİSİNİ TEHDİT EDİYOR
Diğer taraftan İsrail tarafından ABD ve Avrupa’daki rektörlere büyük baskı var.
Filistin sembolü taşıyan öğrencilerin okullara alınmamasından İsrail karşıtı gösteri yapanların fişlenmesine, gösteriye izin veren rektörlerin görevden alınmasından protestolara katılan öğretim üyelerinin işine son verilmesine kadar çok derin bir baskı sistemi kurgulanmış durumda.
Bu kapsamda son örnek Pensilvanya Üniversitesi’nden geldi.
Rektör Liz Magill, “antisemitizm ile yeterince mücadele etmediği” söylenerek görevden alındı. Magill, psikolojik baskı ve tehdit diline muhatap oldu.
Bu kapsamda gözlemlerimiz, dünya çapında akademide de gizli ve derin bir savaş olduğunu gösteriyor.
TÜRKİYE’DEKİ ÜNİVERSİTELER NE YAPABİLİR?
Türkiye’deki akademi camiası ve üniversitelerimizin de bu kapsamda daha geniş çaplı işlere imza atma kabiliyetlerinin olduğuna inanıyorum.
STK faaliyetleri farklı bir işlev görmekte. Üniversitelerimiz kınama metinlerinin ötesine geçerek daha kreatif işlere imza atmalılar diye düşünüyorum.
Gazze katliamının kapsamı ve suç oluşturan unsurlar, uluslararası kamuoyuna yönelik yazılmalı; yayınlanmalı…
Akademik lobi bugünlerde çok önemli bir işlev görecek.
Not düşmek isterim. Türk akademisinin gözden kaçırmadığı bir husus takdir toplamıştı. Geçtiğimiz günlerde İsrail, dünyaca ünlü bir akademisyenin evini hedef alarak bir bilim insanını katletti. Gazze İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sufyan Tayeh ile bazı aile fertleri ne yazık ki bu saldırıda hayatlarını kaybettiler.
Bu katliam Türk rektörler tarafından kınandı ve tepki gösterildi.
Şimdi daha organize, daha fazla ses getiren, dünya kamuoyunu muhatap alan çıkışlar yapma zamanı.
Gecikmeden, Filistinlilerin sesi olmak zamanıdır.
Her alanda!
Her zaman.