1950’li-60’lı yıllarda doğan neslin öncüleri, ilginç vasıfları olan insanlardı. 1920’li-30’lu yıllarda doğup öncülük edenler, eserlerini, ideolojiler ve yasalarla mücadele ederek fedakârlık ve yokluk içinde ortaya koydular. Çıkardıkları dergilerle de bir nesli inşa ettiler. Karanlık zamanlarda, mağara köşelerindeki kuytularda, küller arasında kalan közü üfleyerek karanlığa ışık tutmak için kalplerindeki samimiyet ve menfaatten vareste duruşlarıyla önemli hizmetler gerçekleştirdiler. Pek çok insanın yetişmesi için yokluklar içinde harçlık ve devlet memuru maaşlarıyla bir dünyayı yeniden tasarladılar. Cumhuriyetin ilanıyla kültür coğrafyasının kapısına çelik zırhlardan örülen duvarlar ve “nesiller birbiriyle konuşamasın, kültürel ve dinî gelenekle irtibatlı olmasın” diye bir kararla değiştirilen alfabe; ardından tasfiye edilen kelimelerle dilsizleştirilen toplum ve bu eylemler sonunda din, kültür, medeniyet ve bin yıllık edebî mirasından koparılan bir ülke. Bu büyük kopuşu yeniden inşa edenler, 20’li-30’lu yıllarda doğup dinleyerek el yordamıyla öğrenebildikleri dinî ve kültürel mirası yoğurarak bir mum yakmaya muvaffak oldular. Bu isimlerden biri de “Yürü kardeşim/Ayaklarına Kudüs gücü gelsin.” diye seslenen, rahmetli Nuri Pakdil’di. Vefatının beşinci yılında, eserlerinin, KETEBE yayınları tarafından yayınlanacağı toplantıyı takip etmek üzere Rami Kütüphanesi’ndeydik.
1970’li yıllarda, Edebiyat Dergisi ve özgün kitap yayınlarıyla ufka bir pencere açan Pakdil, inişli çıkışlı fakat hep klas duruşuyla bizim neslin zihin dünyasına format atan öncü isimlerdendi. Kendine has duruş ve tavrıyla sözü eğip bükmeden dosdoğru söyleyen nadir isimler arasındaydı. Öyle ki “İdeoloji, benim dünyamdır. Bana, geçmişimi anımsatır, bugünümü belirler, geleceğimi tayin eder. Çünkü ödevimin ne olduğunu ancak ideolojik davranışlar içinde anlıyorum.” diyerek yazan bir kalemin sahibiydi Batı Notları’nda. Enis Batur, 1994 yılında Milliyet gazetesindeki köşesinde, “Yaklaşık on yıldır tek satırına rastlamadığımız Pakdil, benim gözümde, 1970’li yılların en özgün yazın adamlarından biriydi: Kurcalayıcı bakışı, soyadına uygun dili, ince ince yontulmuş üslubu, dünyayı göğüsleyişindeki acılı ama umutlu yoğunluğuyla özel bir yazar.” dediği Nuri abinin, sükût yıllarına dair bir metin kaleme almıştı. 80’li yılların ortasında sükût durağına sığınan Pakdil’in dili, üslubu ve eylemine dair ne söylenebilir? “Dilimin döndüğünce konuştum.” ve “Sükût Sûreti’nde çok koyu düşer ses” söylemi, onun sustuğunu mu, daha derinlerden konuştuğunu mu anlatır? Burada onun derinlere, derin bir kuyuya sığınıp İbrahimî bir hissedişle konuşmayı sürdürdüğünü söyleyebilirim.
Enis Batur, adı geçen yazısındaki mütalaasında/değerlendirmesinde, “Tahmin yürütmenin uzun boylu bir anlamı yok gerçi; gene de kirlenen, gitgide kirlenen bir ortamın dışında durarak paklığını koruma çabası verdiği inancı ağır basıyor bende. Nuri Pakdil’i, kültürel bağlamda erozyonun hızlandığı bir dönemde geri çekilmeyi tek doğru çözüm yolu saymış seyrek ermişlerden biri olarak değerlendiriyorum.” diyordu. Pakdil, 20. yüzyılın kırık dökük ve yaralı nesline söylediklerinin, 21. asır neslinin zihin dünyasını da dönüştürebileceğine inandığım zirve isimlerden. “Twitter(X)mania, instagrammania”, dijital medya bağımlısı bir nesli, “Bağlanma, Biat ve Batı Notları”ndan dünyaya kulak kesilmesi gerek.
Nuri Pakdil, tevarüs ettiği büyük geleneği yeniden yorumlayan, kutsalları hayatın içine dâhil ederek değerli kılan (Duvarda kadife muhafazalarda tutulan bilgi hayatınızda değilse anlamsızdır.) bir eylem adamıydı. Müslüman coğrafyalardan, Afrika ve mazlum seslerden derlediklerini ayıklayarak, uyarlayarak ve anlamlandırarak 20. yüzyıl diliyle söyleyen bir mustaripti.
Dijital ve malumatfuruş lakırdıların kültür ve edebiyat dünyamızı kuşattığı bir tarih aralığında Pakdil eserlerinin, KETEBE’de onun lisanıyla “Özenle koruduğum her şeyi/ Saçtım Doğu Çarşı’larına” dönmesi değerli bir armağan gibi. Eserlerinde Mekke, Medine, Kudüs ve İstanbul’u kardeş kılan; Asya ve Afrika’dan seslenen, sözünü Paris sokaklarında da en Doğulu duruşuyla aktaran Pakdil’in, kütüphanedeki mutandan tanıtım törenindeki, kimi gereksiz kıyaslama ve alışık olduğumuz kültürel yetersizliği örtmek üzere kurulan cümlelerin anlamsızlığına değinmeden Nuri Pakdil’in eserleriyle Ankara’dan İstanbul’a hicreti ve kültür hayatımıza yeniden atacağı format için çıktığı yeni yolculuk “kutlu olsun”.