Doğru iletişim ve doğru bilgi sağlama imkânları arttıkça gerçek, yalansız ve dosdoğru verilerle bir arada yaşamak; insanlar ve insanlık lehine iyi kararlar vermek, sentetik ve algı kurgulayan kötü niyet sahiplerinden sakınmak mümkün olur. Neredeyse çeyrek asırdır insan, bildiğini sandığı şeylerin pek çoğunun üretilmiş/sentetik/hakikatten uzak ve gayriahlaki veriler olduğunun farkında değil. Gereğinden fazla maruz kalınan algı oluşturmaya yönelik iletişim, gerçekliğe yönelik bir sorgulama zamanı, alanı ve imkânı bırakmıyor. Buradan itibaren sosyal/sanal medya, gerçeklik diye gerçekliğe benzer ve meseleleri gri alanlara kapatan; sonra karanlığa gömen katmanlar yükleme aracı olarak takipçileri hakikatten koparıyor. Bir de tasarlanan algoritmalar aracılığıyla aynı ve benzer dijital mahallelere mensup troller/çeteler eşleştirilerek “alt metni karanlık veriler” çoğaltılarak ve meşhur kullanıcılar üzerinden dolaştırılarak olaylar/olgular meşrulaştırılıyor. Geçmişte de yazmıştım; meşhuriyet ve güç üzerinden meşruiyet tesis edilemez (Bugün dünyanın en güçlü devletleri siyonizmi desteklese de 50 bine yakın çocuk, kadın ve sivilin soykırıma uğraması meşrulaştırılamaz).
Dünya genelinde karşıtlıklar, düşmanlıklar, ayrıştırmalar üreten; yaptıkları aşırı ve çelişkili yorumlarla olayları paradoksal kaoslara dönüştüren medya gündem için araçsallaştırdığı siyasi/politik isimleri, popüler yazar ve sanatkârları ihtiyaçları doğrultusunda kahraman ya da figüran olarak kullanmaktadır. Kimi zaman ülke için gerekli ve stratejik değerde bir haber, politik ve ideolojik saplantılar için haberleştirilerek eleştirilmekte ve o mesele üzerinden gündem oluşturmaktan sakınılmamaktadır (Bazı belediyelere kayyım atanması meselesi bu anlamda okunabilir).
Klavye tuşlarını mermi, hakaret, küfür ve tehdit aracına dönüştüren dijital cemaatler/troller düşünce özgürlüğü zırhını kullansalar da “fikir, eleştiri ve öneri” içermeyen zırvaların kabulünü kimseden beklememeli. Son günlerde İran, Suriye, Hamas ilişkileri ile mezhepçi ve siyasi aidiyetler üzerinden yapılan anlamsız ve faydasız eleştiriler; yaşadığımız coğrafyanın çıkarları ile maalesef örtüşmüyor. Bu gevezelik sınırını aşamayan lakırdılara “kendisini İslamcı olarak niteleyen” kimi köşe yazarı ve gazeteciler de eklemlendi. Bu coğrafyada yaşayan; Batılı emperyalist-evanjelist ve siyonist güçlerin zulmüne maruz kalan başta Filistinli, Yemenli, Lübnanlı ve İranlı Müslümanlar olmak üzere bölgenin bütün mazlumları yukarıda örneklerle vermeye çalıştığımız dil ve anlayışlardan sakınmak zorundadır. Çünkü zalimlerin bıraktığı bombalar din, dil, mezhep, meşrep, cinsiyet, yetişkin, çocuk ve yaşlı ayrımı yapmaksızın öldürüyor. Yemen’deki Mursiler Zeydiye, Filistinli Müslümanlar Sünni, Lübnanlı Şiiler ve Hristiyanlar ile hatta Gazze’deki esir Yahudiler mensubiyetlerinden dolayı katledilmiyorlar, evleri bombalanmıyor ve zulüm görmüyorlar. Medya ve güçlü ülkelerin mühimmat ve siyasi destekleri ile siyonist-evanjelist blokuna mensup doyumsuz medeni vahşilerin bölgedeki ekonomik çıkarları ve post kolonyal sömürü alanları kontrol altında tutulmak isteniyor.
Son büyük katliamların/savaşların 20. yüzyılda yapıldığını ve dünya tarihinin en büyük savaş mühimmatı stoklarına sahip olunduğu bir vakte erdik. Vekâlet savaşları ile silah baronlarının doyumsuz iştahı kontrol altına alınamıyor. Dünya yeni büyük felaketlere doğru sürükleniyor. Doğu Avrupa ve Akdeniz Hilali’ne yönelik yeni stratejiler için kamuoyu oluşturulurken gerçekten olup biteceklerin üstü örtülüyor. İnsanlar gerçeklerden ve gerçeklikten koparılıyor. Hibrit ve sanal veri üretimi insanları "gerçekle" "sahte" ve "gerçekle" "muhayyel" olanı ayırt edemeyeceği kadar aptallaştırdı.
İnsanlar kendileri, yaşadıkları coğrafyaları, yaşadıkları coğrafyalardaki komşuları ile ilişkilerinde neyin, niçin ve ne kadar önemli olduğunu analiz etmiyor ve birbirleriyle konuşmuyorlar. ABD ve müttefiklerinin, Irak-Körfez işgalinden sonra ortaya çıkan netice ile ilgili durum tespiti yapacak ve olup bitenleri değerlendirecek bir yuvarlak masa toplantısı bile yapılmadı. Tecavüze uğrayan mağdur kadınların, maruz kaldıkları kötülüklerden dolayı içine düştükleri ruhsal durumlar ve travmalarına dair bir rapor da yazılmadı. Bölge insanlarını katletmek, bütün savaşların mağduru kadınları yeniden mağdur etmek için gelen ve bölgenin yer altı ile yer üstü varlıklarını savaş tazminatı olarak alan emperyalist güçlerin hâlâ Orta Çağ sömürge anlayışı ile hareket ettiklerini neden görmüyoruz? Batı, tarihinin hiçbir kesitinde “öteki” diye nitelediği, kendisi dışındaki hiçbir insana karşı medeni olmadı.
Sanal ve diğer medya mecralarının yoğun veri paylaşımı ile oluşan gürültü denizinde girdaba kapılan savunmasız insan; insan hayatını anlamlı hâle getirecek değerleri arama, paylaşma ve insanlık için iyi işler yapmaya fırsat bulamıyor çünkü kapıldığı girdaptan kurtulma imkânlarından mahrum. Sanal gerçeklik, üretilmiş hibrit ve genişletilmiş yapay gerçeklik, dünyanın herhangi bir noktasındaki bir görüntünün yeni olup biten bir olayla ilgiliymiş gibi servis edilmesi hakikati, benzeri gerçeklikler; yeryüzü ahalisini sanal, artırılmış ve karma bir gerçeklikle bloke etmekte ve vicdan sahibi büyük insanlık ailesinin hakikati gerektiği düzeyde ve doğru görmesine mâni olmaktadır.
Sanal iletişim araçlarıyla algıyı iğfal eden verilerin üretildiği ve dünyanın her noktasına farklı isim ve tipte ağların döşenmesiyle yetinmeyen karanlık demokrasi havarilerinin yeni genişleme alanı, yapay zekâ destekli tercüme imkânları ile fesadın sınır tanımadığı bir çağa ve ortama bizi mülteci olarak ikamete zorlamaktadır. Zorunlu ikamete mahkûm edildiğimiz bu yeni dijital mahallede, aidiyetlerimizi koruyarak uyanmakta geç kalırsak daha büyük çıkmazların bizi beklediğini idrak etmek zorundayız.