Aldous Huxley “Cesur Yeni Dünya” ve George Orwell “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” isimli eserleri yayınlandıkları tarihlerde, eserler birer distopyaydı. Huxley eserine “Sadece 34 katlı yerden bitme gri bir bina. Ana girişin üzerinde şu sözcükler; LONDRA MERKEZ KULUÇKA ve ŞARTLANDIRMA MERKEZİ ve üzeri kaplanmış olan Dünya Devleti'nin sloganı, CEMAAT, ÖZDEŞLİK, İSTİKRAR.” şeklinde başlıyordu. Orwell’in eserinde de “BÜYÜK BİRADERİN GÖZÜ SENDE, SAVAŞ BARIŞTIR. ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR. BİLGİSİZLİK KUVVETTİR.” ifadeleri ile karşılaşılıyordu. Huxley evlenmenin, ailenin, anne, baba, çocuk ilişkisinin olmadığı; herkesin herkes için olduğu, kitapla ilişkinin sınırlı hatta yasak olduğu garip bir dünyayı anlatır. Bu alıntı ilginç bir örnektir. "Bunların yanında, bir de GEÇMİŞ'e karşı bir kampanya başlatıldı; müzeler kapatıldı, tarihî anıtlar havaya uçuruldu (şansımıza çoğu zaten Dokuz Yıl Savaşları'nda yerle bir edilmişti); ve F.S. 150 yılından önce yayınlanmış tüm kitaplar yasaklandı."
Orwell, eserin kahramanı Winston Smith’in penceresinden okura, toplumun nasıl totaliter bir işlerlik kazandığını, sistem kurucularına göre yanlış davranışta bulunan kişilerin casus ve tele-ekranlar vasıtasıyla nasıl takip ve tespit edildiklerini anlatır. Romanın tarif ettiği dünyada bütün yurttaşlar hem verici hem alıcı işlevi gören "tele-ekran" olarak adlandırılan bir alet yardımıyla takip edilir. Kimse birbirini anlamasın diye dil sürekli değiştirilir.
Her iki kitapta anlatılanlar ve insanları dehşete düşüren tezler bugün gönüllü olarak maruz kaldığımız sanal medyanın sağladığı kontrol ve kişisel verileri işleme kapasitesi yanında masum kalır. Byung-Chul Han yaptığı bir değerlendirmede, “Yeni medya araçları tarafından yayımlanan programlar, alıcının tepkilerini (…) kendine özgü bir şekilde kısıtlar. Seyirciyi dinleyen ve seyreden olarak büyülerler ama aynı zamanda onun elinden ‘erginlik’in gerektirdiği mesafeyi, yani konuşabilme ve reddetme imkânını da alırlar. Okuyan bir kitlenin akıl yürütmesi, yerini eğilimsel olarak tüketiciler arasında ‘beğeni’ ve ‘tercih alışverişi’ne bırakır (…). Kitle iletişim araçlarının yarattığı dünya yalnızca görünüşte kamusaldır.” der.
Sanal medyanın kurguladığı algoritma tamamen kontrole ve dezenformasyona yöneliktir. Bilgi ve haber adı altında servis edilenler, zihni bloke etmeye ve amaçları doğrultusunda güdülemeye yönelik malumattır. Zamanla yarıştırarak orada dolaşanları, bir süre sonra ‘neden dolaştıkları’ hissiyatından koparır ve kişinin dikkat-yoğunlaşma süresini de bozuma uğratır. Düşünme, analiz ve arama gerekçelerini kaybeden sanal medya yolcusu ‘aptallaşarak’ güdülebilir bir kıvama getirilir.
Bir başka aldanma noktası da kullanıcıların içerik üreterek, düşüncelerini özgürce paylaşarak kendilerini ifade ettiği vehmidir. Bu iddia da yeryüzündeki en büyük yalandır; çünkü hiçbir medya grubu hakikate dair paylaşımlara izin vermez. Bir yılı geçkin zamandır Orta Doğu, Filistin, Gazze, Beyrut ve Yemen’de olup bitenlerin doğru bir biçimde yayınlanmasına ve toplum arasında yayılmasına izin verilmez. Kullanıcıları birer ürün olarak tanımlayan platform sahipleri, aptallaştırdıklarına istediklerini öğretirken; bilinmesi ve taraftar bulmasını istemedikleri meseleleri de karanlığa gömmeyi tercih ederler.
Sosyal/sanal medya platformları kullanıcıların davranışlarını, ilgi alanlarını ve etkileşimlerini takip ederek işlenmeye uygun veri toplar. Bu veriler, kullanıcıların ilgi alanlarına, tüketim tercihlerine, siyasi eğilimlerine göre tasnif edilerek ihtiyaç hasıl olduğunda kişiselleştirilmiş içerik ve reklam sunmak/önermek için servis edilir (bir kez deri mont araştıran kişi, uzun süre ürünün reklamını izlemek zorunda kalır). Kontrol odasının efendileri sanal dünya sarhoşlarının hangi ürünlere, hizmetlere veya fikirlere yönlendirilmesi gerektiğine karar verir. Bu güç sayesinde platform sahipleri dünyanın en zengin, en çok ceza ödemeye
mahkûm edilmiş, gerçek paranın olmadığı borsalarda hisseleri en çok değer kazanan ve en çok değer kaybına uğrayan kişiler olsa da sürekli kazananlardır.
Kurguladıkları medya algoritmaları kullanıcıların etkilenerek, çevresiyle etkileşimde bulunarak görünmez efendilerin fikirlerinin yayılmasını sağlarlar. Bu tür kullanıcıların özgün bakış açıları yoktur, sanal izleklerin depolandığı yankı odasına hapsolurlar ve oradan sayıklamalarını hakikatmiş gibi algılarlar. Algoritmaların sinsi kontrolü sayesinde kullanıcıları esir alır ve platformların algı odalarında daha fazla zaman geçirmelerini temin ederler; çünkü algoritmalar bunu sağlamak için tasarlanmıştır.