Hiçbir devrim kolay olmaz.

Hiçbir devrim sınavsız yaşanmaz.

Kaldı ki Suriye Devrimi 2011’den bu yana askerî ve sosyolojik olarak büyük bir sınav vermekte.

Devrim 13 yıllık mücadele ile geldi, 13 günde gerçekleşmedi.

Yeni Suriye kurulurken devletin yapısal dönüşümü sağlanacak ve anayasa yazımı gerçekleşecek.

Sürece dair en net kurulacak cümle; “Suriye Suriyelilerindir”. Bu bir realite.

Fakat Suriye’nin coğrafi haritasını gözünüzde canlandırırsanız ‘Suriye’yi, Suriye’ye bırakmama çabasının’ olacağını da çok net görürsünüz.

Suriye’nin “sorunlu komşu”ları olarak İsrail ve İran rahat durmayacak!

Uzun vadeyi Allah bilir ama yakın ve orta vadede Yeni Suriye’nin bu ‘sofistike kötülükle’ mücadele etmesi, ülkenin kaderi olarak görülmekte!

İran’dan medyaya servis edilen cüretkâr ve hazımsız açıklamalar Suriye yenilgisini kabul edip kendi iç meselelerine odaklanmayacaklarının habercisi!

İnsanlar gibi milletlerin de meşrep ve tıynetleri vardır.

İran, Müslüman dünyada azınlık psikolojisi ile hareket etmekte ve yayılmacı reflekslerini kontrol edememektedir. Şiiliği Sünnileri tahakküm altına alma misyonu gibi algılayan İran, ne yazık ki bölgede milyonlarca Müslüman kanının akmasına neden oldu.

İran’ın genetiğinde bu var.

Tarihî karşılaşmalar bize göstermiş ki gerektiğinde kılıç çekmek, bu illetlere karşı farz olmuştur.

Değilse virüs gibi sürekli bulaşma riski göstererek hep bir tehdit alanı olarak varlık sürdürme riski taşır.

İRAN RİSKLİ TERCİHİN ARİFESİNDE

Günümüze geldiğimizde özellikle Türkiye’deki dindar Sünni kitle, İran ile karşıtlık üzerinden değil, kardeşlik üzerinden köprü kurmaya gayret etti.

Merhum Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan, D-8 Müslüman Ülkeler Birliği’ni kurarak düşmanı, İslam karşıtı olan ülkelerde aramamız gerektiğini ortaya koydu. Erbakan, “Türkiye, İran ve Mısır gibi büyük İslami topluluklarla iyi ilişkiler kurarak tüm dünyaya yönelik ‘alternatif bir sistem’ inşa edebilir” tezini geliştirdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da yine hakeza İran’a yönelik toleranslı, barışçıl ve kuşatıcı yaklaşımlar sergileyerek uluslararası arenada oklar İran’a yöneldiğinde her daim İran’ı savunan bir dil kullandı.

Fakat İran gelinen aşamada kendisi için çok netameli bir sürecin içine girdi. Yapacağı seçimle ya Türkiye ve Suriye dostu bir ülke pozisyonunda ortak anlayış çerçevesinde her açıdan kazanım sağlar; ya da Suriye’nin yeni dönemini dinamitleme girişimlerini sistematik hâle getirerek büyük bir çöküş döneminin fitilini ateşler.

Eğer ikinci seçenek, İran içindeki güç dengelerinde kabul görürse Suriye büyük bir sınamadan geçecek anlamını taşır.

Peki, böyle bir ihtimalde İran’ın planı ne olur?

İran Suriye’den çekilmiş güçlerini Esed’in şebbihaları ve PKK üyeleriyle birleştirerek (oluşuma DEAŞ üyeleri de eklenebilir) “direniş” adı altında yeni bir terör grubu oluşturabilir.

Bu terör oluşumunun amacı; Suriye’de yeniden iç savaş çıkarmak ve devrimi akamete uğratmak olacaktır.

Yeni yönetimi düşüremese bile halkın güvenini sarsmak ve yeni yönetimi sürekli paçasından aşağı çekerek devletin, yeniden inşa edilmesini ve halka hizmet boyutunda başarısız olmasını sağlamayı hedefleyecektir.

Üstelik kargaşa ve çatışma zemininde başarılı olurlarsa yeni yönetimin uluslararası arenadaki imajı da büyük zarar görecek ve ülkede kalkınma adına yeni bir heyecan başlamadan bitme riski taşıyacaktır.

Son günlerde “Aleviler katlediliyor” çığırtkanlığı, işte bu zihniyetin ürünüdür. Alevilere ait mekânın ve Noel ağacının ateşe verilmesi, ülkedeki azınlıkları sokağa taşımayı amaçlamaktadır.

Peki, bu gibi fitnelerle nasıl mücadele edilmeli?

Bu konudaki düşüncem çok net.

Mikrop yayılmadan başı ezilmeli!

Yeni yönetim, azınlıklara karşı özgürlükçü ve alan açıcı bir politika benimsemekte. Farklı fikir sahipleri sokaklarda protesto gösterisi yapabiliyor ve mikrofonlara konuşabiliyorlar. Bu uygulama, Suriye’nin hiç deneyimlemediği bir özgürlük ortamıdır. Bu pratiği desteklemek gerekir ve fakat tüm fitne girişimlerine de olabildiğince sert, anlık ve yok edici hamle yapılmalı.

Yeni yönetim, terör nüvelerinin ensesine çökmeli.

Türkiye’deki aparatlarıyla zaten çok tecrübeli olan birimler ilgilenmekte.

Onları da takip ediyoruz.