Geçtiğimiz hafta Almanya’nın Magdeburg kentinde düzenlenen saldırının İslamofobik bir terör saldırısı olduğunun ortaya çıkmasından sonra İslamofobi tekrardan medyanın gündemine girdi. Bir tevafuk eseri biz de 2015 yılından beri her yıl düzenli olarak yayınladığımız Avrupa İslamofobi Raporu’nun 2023 yılını kapsayan dokuzuncu sayısını geçtiğimiz hafta yayınladık.

33 akademisyen ve uzmanın katkılarıyla hazırlanan bu rapor, 2023 yılı boyunca 28 Avrupa ülkesinde İslamofobi’nin durumunu ve gelişimini kapsamlı bir şekilde analiz etmektedir. Avrupa İslamofobi Raporu geçtiğimiz sürede İslam düşmanlığının siyaset, medya, istihdam, eğitim ve adalet gibi alanlardaki etkisini anlamak için vazgeçilmez bir kaynak hâline geldi. AGİT gibi uluslararası kuruluşlar Müslümanlara yönelik nefret söylemleri ve suçlarını takip etmek için raporumuzu kaynak olarak kullanmaktadır.

Bu yılki raporun kapak fotoğrafı olarak Fransa’da Nahel Merzouk’un basit bir trafik kontrolü sırasında Fransız polisi tarafından öldürülmesi sonrasında başlayan protestolardan bir kareyi seçtik. Fransa Raporu yazarımız Kawtar Najib, Fransız polisi tarafından işlenen bu cinayeti “Fransız devletini temsil eden ırkçı polis memurunun bir Müslüman’ı öldürmesi” olarak değerlendirmektedir.

Nahel ve aracındaki 17 ve 14 yaşındaki iki arkadaşı herhangi bir şiddet eylemine karışmamışlardı. Rutin bir polis kontrolü sırasında katledildiler. Najib, Fransız polis sendikası Alliance’ın katilleri savunarak bu durumu “zararlılar ve vahşi sürülerle savaş” olarak tanımlamasına dikkati çekmektedir. Bu açıklama, Fransa’nın banliyölerinde yaşayan, ırkçılığa maruz kalmış siyah, Arap ve Müslümanların insanlıktan çıkarılmasını açıkça gözler önüne sermektedir.

Bu olay, Haziran ve Temmuz 2023’te ayaklanmalara ve protestolara yol açmış ve bu süreçte diğer ırkçılığa maruz kalmış bireyler de polis tarafından öldürülmüş ya da ciddi şekilde yaralanmıştır. Bazı kişiler gözlerini kaybetmiş, bir kişinin ise hayatta kalabilmesi için kafatasının bir kısmı alınmak zorunda kalmıştır. Bu yılki raporun kapak konusu olan bu olay, bir Avrupa ülkesinin merkezindeki sömürgecilik sonrası nüfusun nasıl insanlıktan çıkarıldığını ve suçlu hâline getirildiğini çarpıcı bir şekilde yansıtmaktadır. Devlet şiddetinin tetiklediği bu olayda, 3 bin 200 kişi (çocuklar dâhil) tutuklanmış, bunlardan bin 56’sı hapis cezasına çarptırılmıştır.

2023 raporu, İslam karşıtı ırkçılığın çok boyutlu yapısını ve Avrupa’da sistematik olarak kök salmış hâlini ortaya koymaktadır. Raporda, ayrımcı yasalardan nefret suçlarına kadar bu dinamiklerin, temel hak ve özgürlükleri nasıl baltaladığı incelenmektedir. Bulgular, bu tür ırkçılığı ortadan kaldırmak için acil ve sistematik müdahalelere ihtiyaç olduğunu göstermektedir.

Söz konusu realiteye rağmen Müslüman karşıtı ırkçılık neredeyse hiçbir AB üye devletinin gündeminde yer almamaktadır. Avrupa Komisyonu, diğer bazı Avrupa üst düzey kurumlarıyla birlikte, “2020-2025 Irkçılık Karşıtı Eylem Planı” kapsamında açıkça Müslüman karşıtı ırkçılığı bir ırkçılık biçimi olarak tanımıştır. Buna rağmen pratikte, İslamofobi ya da Müslüman karşıtı ırkçılık hâlâ tanınmamakta ve varlığı birçok Avrupa hükûmeti, siyasi parti, kurum, gazeteci ve entelektüel tarafından sıklıkla inkâr edilmektedir. İslamofobi’nin varlığını inkâr etmek için farklı stratejiler kullanılmaktadır; bazıları bu olguyu tamamen inkâr ederken diğerleri ise meselenin ciddiyetini küçümsemeye çalışmaktadır.

Önde gelen İslamofobik figürler ve çevreler, sıklıkla komplo teorilerine başvurarak İslamofobi’nin sözde İslamcılar tarafından Müslümanlar ve İslam hakkındaki meşru eleştirileri bastırmak amacıyla kullanılan uydurma bir araç olduğunu iddia etmektedir. Diğerleri ise İslamofobi tartışmalarını tanımamak veya meşrulaştırmamak için belirli terimlerden kaçınma stratejisi uygulamaktadır. “İslamofobi” veya “Müslüman karşıtı ırkçılık” gibi terimler yerine, “Müslüman karşıtlığı” ya da “ön yargı” gibi daha yumuşak ifadeler kullanılmaktadır. Bu tür ifadeler, İslamofobi’nin içindeki ırkçılığı ve bireyler arası düzeyin ötesine geçen sistemik ve kurumsal boyutları gizlemektedir.

Küresel ölçekte artan Müslüman karşıtı ırkçılıkla mücadele etmek ve farkındalık yaratmak için Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 2022 yılında 15 Mart'ı “Uluslararası İslamofobi ile Mücadele Günü” ilan etmiştir. Bu tarih, 15 Mart 2019'da gerçekleşen Christchurch saldırısını anmak için seçilmiştir. Avrupa İslamofobi Raporu (EIR) editörleri olarak, bu kararı İslamofobi’yle mücadelede önemli bir kilometre taşı olarak karşılamıştık ve bunun İslamofobi’nin yasal ve siyasi olarak tanınmasında önemli bir adım olacağını ummuştuk. Ancak geçen yılki raporda da okuyuculara hatırlattığımız üzere, BM Genel Kurulu’ndaki karar tartışmasında Avrupa Birliği sözcüsü ile Fransa ve Hindistan temsilcilerinin tek muhalif sesler olması, ‘İslamofobi ile Mücadele Günü’nün Avrupa'da anlamlı bir şekilde uygulanmasının zorluklarını daha baştan ortaya koymuştu.

Karar alındıktan sonraki bir yıl içinde, AB üye ülkelerinin çoğunluğunun bugüne anlam kazandırmada isteksiz olduğu görülmektedir. 2023 yılında, Avrupa İslamofobi Raporu kapsamında incelediğimiz 28 ülke arasında yalnızca bir Avrupa devleti, yani İspanya, İslamofobi ile Mücadele Uluslararası Günü'ne atıfta bulunmuştur. Diğer ülkeler ise söz konusu günü herhangi bir şekilde tanımamış; bir basın açıklaması dahi yayınlamamış, bu günü anmak ya da gelecekte İslamofobi’yle nasıl mücadele edileceğini tartışmak için herhangi bir etkinlik düzenlememiştir. Bu durum, İslamofobi’nin tanınması konusunda hâlâ uzun bir mücadelenin başında olduğumuzu göstermektedir. İslamofobi’nin siyasi tanınmasını ölçmenin yollarından biri, her yıl 15 Mart'ta IDCI’yi gözlemleyen ülkeleri, siyasi partileri ve STK'ları takip etmek ve listelemektir.