Dünya Sağlık Örgütü, Türkiye’yi vuran depremin 100 yıldır Avrupa’da görülen en büyük afet olduğunu söylüyor. Depremler, Hiroşima’ya atılan atom bombasının 2000 katı kadar enerji yoğunluğu ortaya çıkarmış. ABD'li sismolog Profesör Tobin, “24 saatten kısa bir süre içinde bu kadar büyük iki deprem neredeyse eşi benzeri görülmemiş bir olay. Sismolojik aletlerin icadından bu yana böyle bir olay görmedik” diyor. Ancak ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na göre, “asrın felaketi” tanımlaması, sorumluluktan kaçmak için algı operasyonuyla üretilmiş abartılı bir ifade.
Hepimiz gerginlik yaşadığımız Yunanistan ve Ermenistan’ın bile yardıma koşması karşısında duygulanırken maalesef ülke içinde kenetlenme noktasında sınıfta kaldık. Eksikler ve yanlışlar elbette var. Geçmişte de ülkenin her köşesinin betona teslim olmasını sıkça eleştirmiş bir insanım. Ancak şu da bir gerçek ki ülkemizde “böyle bir dönemde farklılıklarımızı bir kenara bırakalım” diyen Miçotakis kadar olamayanlar var. İlk önce birbirimize kenetlenmeli, depremzedelere yardım etmeli ve eksikler varsa bunları kapatmak için çabalamalıydık. Daha enkaz altında kurtarılmayı bekleyen canlar varken kirli siyasetin, atışmanın, kavganın yeri ve zamanı değildi. Olmadı.
Bu gözler Cumhurbaşkanı’na “halk düşmanı” diyen siyasetçiden tutun da devletin maaşını alıp “böyle bir devletin düşmanı olmak hak ve meşrudur” diyen milletvekiline kadar türlü provokasyonlara şahit oldu.
Depremin çok kısa bir süre içinde siyasi bir kavgaya dönüşmesinden de vahim olanı, bir kitlenin organize olarak devleti ve kurumlarını itibarsızlaştırma ve yıpratma çabaları. Operasyon merkezi Ekşi Sözlük’te devlet düşmanlığını ve isyanı körükleyen, “AFAD’ın sahtekâr bir kuruluş olması”, “AFAD’ın insan yerine banka kasalarını çıkarması”, “Enkazdan biz çıkıyoruz, AFAD gelip reklam yapıyor” tarzı türlü başlıklar açıldı.
Bu sistematik saldırı sosyal medyada yalan haber ve iftiralarla yüksek takipçili hesaplar tarafından da desteklendi. Örneğin, Nevşin Mengü, Twitter hesabından bir China Times haberini kaynak göstererek, “Tayvanlı ekip, göçük altında kalan bir kişiye tam ulaşacakken gelen Türk ekip tarafından uzaklaştırılmış. Tüm işi Tayvanlı ekip yapmış, Türk ekip kendi yaptı gibi göstermiş” yalanını yaydı. An itibarıyla 4 milyondan fazla görüntüleme alan paylaşım, Türkiye’deki Tayvan Diplomatik Temsilciliği tarafından yalanlanmasına rağmen, Nevşin Mengü yalan haberi hala sayfasından silmedi.
Tabii ki bu tek yalan değil. Sizler de biliyorsunuz, depremin ilk gününden beri süren organize bir kötülük ile karşı karşıyayız. “Suriyeli hırsız”, “baraj patladı”, “önce AKP’lileri çıkarıyorlar”, “AKP Suriye’den yüz binlerce yeni sığınmacıyı Türkiye’ye getiriyor”, “Afganlar bilezik için cesetlerin kolunu kesiyor” gibi yüzlerce hatta binlerce yalan ortaya atıldı. Çoğu göz önünde bulunan kişilikler tarafından ortaya atılan yalanların birçoğu hala sosyal medyada yayılmaya devam ediyor. Bir tek özür dileyen bile çıkmadı.
Daha depremin enkazları kaldırılmamışken her geçen gün bir de yalan ve iftira enkazı altında kalıyoruz. “AFAD’a, Kızılay’a güvenmiyoruz; bağışımızı AHBAP’a, Babala’ya yapıyoruz” çağrıları çığ gibi büyüyor. Öyle ki dünyaca ünlü şarkıcı Madonna bile ne hikmetse yapay zekâyla yapıldığı ortaya çıkan bir Yunan kurtarma görevlisinin depremzede Türk çocuğa sarıldığı fotoğrafı paylaşarak AHBAP’a bağış yapılması çağrısında bulunuyor.
Bugün devlet ve kurumlarının karşısına alternatif olarak AHBAP ve Babala sunuluyor. Her ne kadar yöneticileri devlet ile iş birliği içinde çalıştıklarını söyleseler de Babala ofisinden ünlü kişiliklerin “bu ülke sahipsiz” iftiralarını duyuyoruz. Dün depreme yönelik gerçekleştirilen ortak yardım yayınında 115 milyar lira üzerinde bağış toplandı. Yayın esnasında Twitter’da “İzlemiyoruz” etiketi gündem oldu. Sonra da “devlet devlete yardım ediyor” sözleri havada uçuşmaya başladı.
Nasıl bir kitleyle karşı karşıyayız anlamak mümkün değil. En çok kenetlenmemiz gereken dönemde, bütün mesailerini canhıraş insanları bölmeye ve ayaklandırmaya ayırmışlar.
Uzun süredir iç siyasetten uzak durup enerjimi dış siyasete yönlendiriyordum. Ancak artık karşımızda “devlete düşmanlığının hak olduğunu” düşünen ve bunu alenen ifade eden bir zihniyet var. Unutmayın, bir tane vatanımız var. Tabii ki devletimiz bütün bunların üstesinden gelecek güçte ve deneyimde. Ancak yalana, iftiraya, provokasyona karşı yediden yetmişe hepimiz seferber olmalıyız. Çünkü benim gibi dünyanın öbür ucunda da bulunsanız, düşmanın pusuda beklediği böyle bir dönemde, bizi biz yapan bu toprakları korumak hepimizin boynunun borcu.