Havasına suyuna taşına toprağına
Bin can feda bir tek dostuma
Her köşesi cennetim ezilir yanar içim
Bir başkadır benim memleketim

Geçen hafta dostlarla Rize ve Artvin’in ilçelerine, dağlara, yaylalara üç günlük yoğun, dolu dolu bir seyahat yaptık. Gençlik yıllarımızda Ayten Alpman’dan dinlediğimiz “Memleketim” şarkısının sözleri ile özetlenecek güzelliklere şahit olduk.  Yıllar önce Prof. Dr. Mustafa İsen, Kültür Bakanlığı müsteşarı iken “Yağmurun Ülkesi Rize” isimli bir belgesel film yapmıştık. Yağmurun ülkesi Rize’de görülecek, gezilecek çok yer var. Rize denince akla çay, horon, kuymak, minci gelir. Yeşil dağlar ve derin vadilerden akan şelaleler ruhumuza sükût iklimini getirir.

Bir arkadaş grubuyla İstanbul Ticaret Odası Komite üyelerinden Erol Aykut’un misafiri olduk. Erol Bey Fındıklı ilçesi Yeniköy’de doğmuş, İstanbul’da yaşıyor. Bize de köye gidersek kütüğe kaydolacağımızı söyledi. Yeniköy, Fındıklı’ya en yakın köy olmasına rağmen orman yollarından tırmanışa geçerek menzile ulaştık. Dik bayırlarda ağaçların arasından evleri ve yolları görmek oldukça zordu. Yeniköy’ün girişinde öğle ezanı okundu, hep beraber cemaatle namaz kıldık. Caminin imamı, “Bu mevsimde herkes çay toplamada oluyor; o yüzden cemaat olmuyor. Uzun zamandır ilk defa bu kadar kalabalık cemaatle namaz kıldım.” diyerek mutluluğunu ifade etti.

Burada arazi çok dik olduğu için evler arasında oldukça uzun mesafeler var. Erol Bey çok güzel bir ev yapmış ama aileden burada kimse yaşamıyor. Araziye, Ordu’dan gelen yarıcı bakıyor. Bahçeden toplanan armutlardan, eriklerden yedik. Evin yanında bulunan bahçeden çay toplamak bana da nasip oldu. Bütün bu faaliyetlerden sonra Erol Bey, artık köy kütüğüne kaydolduğumuzu ifade etti.

Koca üç güne o kadar çok şey sığdırdık ki ancak bir kısmını özet olarak size anlatacağım.

FIRTINA DERESİ VE AYDER YAYLASI

Fırtına Deresi’nin kenarından derin vadilerden ilerleyerek Çamlıhemşin ilçesine vardık. Yol boyunca, dik yamaçlarda çok sayıda bungalov evler gördük. Yenileri de yapılmaya devam ediyor. Yol kenarlarında “Zipline” yazılı tabelalar dikkat çekiyor. Bu dahiyane sistem, demir bir halat üzerinden Fırtına Deresi’nin karşısına geçmek için yapılmış bir düzenek. Derede rafting yapan çok sayıda grupla karşılaştık. Bütün bu faaliyetlerde başı çeken Arap turistler oluyor. Ne kadar çok turist olduğunu anlamak için Ayder Yaylası’na çıkmamız gerekti. Yaylada trafik felç ve her yer insan kaynıyor. Güzelim yayla, bina ve araçlarla tüketilmiş. Yayladan çok, çarpık kasaba havası var.

Ayder’de yürürken kafanızı kaldırıp yükseklere bakınca, yemyeşil ormanların arasından akan dereleri, daha yüksekte başı dumanlı zirveleri görüyorsunuz. Gördüğümüz zirveler; Kaçkar Dağları’nın tepeleri. Kaçkar’ın zirvelerinin tam karşısında ise Mescit Dağları’nın tepeleri; yani benim doğduğum büyüdüğüm yerler.

Ayder, aynı zamanda kaplıcalarıyla da ünlü bir yayla. Ancak bu kadar yoğun ilgiye hazırlıksız yakalanmış. Buraların iyi bir şekilde yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Kırmızı pullu alabalığın hikâyesini, Rize ve Artvin’e dair kalanları ise önümüzdeki hafta anlatacağım İnşallah.