Devlet eliyle yapılan zirvelerin en önemli özelliklerinden birisi döneme ait hafızanın kayıt altına alınmasıdır. Yıllar sonra benzer konularda yapılacak bir etkinlikte öncekiler ne söylemişler, ne yapmışlar, ne tavsiye etmişler diye bakıldığında büyük bir bilgi yekûnu ile karşılaşırlar. Nisan ayında yapılacak “İletişim Şurası” da kayıtlara girecek, milletin hafızası olma özelliğini taşıyacaktır. Geçen hafta yapılan Türkiye Yayıncılık Zirvesi’nden çıkan sonuçların da İletişim Şûrası’na yansıması olacak ve metnin daha güçlü olmasını sağlayacaktır.
Rami Kütüphanesi çok sayıda kültürel etkinliğe şahitlik ediyor. Eski kışla, kütüphane ile doğrudan örtüşen bir önemli toplantıya ev sahipliği yaptı. Türkiye Yayıncılık Zirvesi de İletişim Başkanlığı tarafından “21. Yüzyıl Yayıncılığında Fırsatlar ve Meydan Okumalar” başlığı ile tarihin hafızası bu güzel mekânda gerçekleştirildi.
Kâğıda dayalı yayıncılığın geleceği, gelişen teknolojiler karşında alacağı boyut ve şekiller üzerinde önemli tespitlerde bulunuldu. Matbaayı, kâğıdı Çinlilerin bulduğu kaynaklarda yer alır. Ancak bazı muteber kaynaklarda kâğıdın Uygur Türkleri tarafından icat edildiği de ifade ediliyor. Bu açıdan tarih konusunda bize anlatılanları sürekli gözden geçirmekte fayda var. “Dijitalleşme nedeniyle kâğıdın saltanatı sarsılıyor mu?” sorusu da bütün konuşmacıların gündemindeydi. Konuşmacıların dijitalleşme konusunda meseleye ılımlı yaklaştıklarını gördüm. Topyekûn reddetmenin olmadığı gibi hepten kabul durumu da yoktu.
Konuşmacıların çoğunluğunu akademisyenler ve yazarlar oluşturuyordu. Hemen hemen hepsi, kitabı basılı şeklinden okuduklarını ifade ettiler. Basılı kitapla olan okumada dokunma, not alma, altını çizme, sahip olma gibi duyguların insanı kitaba bağladığını vurguladılar. Kitabın uzun metinlerden oluşmasının da bunda etkisi vardır. Kısa metinler içeren dergi ve gazetelerin okunmasında ise daha kısa mesajları ihtiva eden sosyal medya mecralarına sahip dijital araçlar tercih ediliyor.
Zirvede çok sayıda panel vardı ama ilginç konu başlıklarından birisi “21. Yüzyılın Çocukları İçin Yazmak: Çocuk Yayıncılığında Yeni Yönelimler” idi. Oturum başkanlığını Zeynep Gülsüm Sağlam’ın yaptığı panele Prof. Dr. Abdullah Harmancı, Dr. Sümeyye Sel Odabaş, İsmihan Yılmaz, Figen Yaman Coşar konuşmacı olarak katıldı. Öğrendik ki ülkemizde çocuk edebiyatı, Tanzimat döneminde başlamış.
TRT Çocuk Kanalı Koordinatörü İsmihan Yılmaz, bildiğimiz ezberleri bozan bir konuşma yaptı. Bir televizyoncu olarak yayıncılık kavramının yerine “içerik” kavramını koyarak sözlerini sürdürdü. “Çocukluk” denen kategorinin sanayi devriminden sonra ortaya çıkmış olduğunu ifade etti. Daha önceki dönemlerde çocuk, hayatın ve ailenin parçası olduğu için onlara özel bir iletişim biçimi yoktu çünkü buna ihtiyaç olmuyordu. Çocuklar üzerinden toplum mühendisliği yapan zamanımızın kuşakları hâlâ onları baskılamaya devam ediyor. Ancak eve kapatılan çocukların kontrol edilme ihtimali ortadan kalkmıştır. İsmihan Yılmaz, “Şimdiki çocukların ihtiyaç duyduğu şey; mental ve duygusal sağlık.” diyerek sözlerini tamamladı.
İstanbul Ticaret Üniversitesi Genel Sekreteri Erdal Cesar’ın yönettiği “Bâbıâli’den Günümüze: Türkiye’de Matbuatın Dönüşümü” adlı oturuma ben de konuşmacı olarak katıldım. Bâbıâli’de matbuatın 1860’lı yıllarda başladığını ve 165 yıllık bir hikâyeden söz ettiğimizi anlattım. “Suriçi” diye ifadelendirdiğimiz Cağaloğlu, Sultanahmet ve Beyazıt’ta cereyan eden fikir, sanat ve edebiyatı çıkardığımız zaman geriye çok şey kalmayacağını ifade ettim. Nitekim İstanbul Ticaret Odası olarak yayınladığımız Cevat Özkaya’nın editörlüğünü yaptığı “İstanbul’un Kültürel Yüzü” kitabı, bunun canlı şahidi olarak elimizde bulunuyor.
Yayıncılık zirvesinde çok şey konuşuldu. Dilerim bu konuşulanlar hayata geçirilir.