Amerika Birleşik Devletleri resmen 4 Temmuz 1776 yılında kuruldu. Yaklaşık 250 yıllık bir tarihe sahip. Bizim tarihimize bakarsak kısa bir dönem hikâyesi. ABD'nin dünya sahnesine çıkması kısmen l. Dünya Savaşı’nın ardından, daha çok II. Dünya Savaşı’ndan sonra ‘yeni dünya düzeni’nin şekillenmesinde ortaya çıktı. 

Soğuk Savaş döneminde liberalizmin ve Batı’nın merkezi olarak dünyaya ayar vermeye başladı. Sovyetler Birliği’nin 1990 yılında yıkılmasıyla birlikte dünyada tek egemen güç olarak varlığını hissettirdi. Özellikle gerçekleştirdiği ekonomik büyüme sayesinde diğer ülkelerle olan makas aralığını açtı. Şu anda yaklaşık 30 trilyon dolarlık GSMH ile dünyanın açık ara ekonomik lideri konumunda. Her ne kadar son yıllarda Çin, ekonomik sıçrama yaşasa da ABD liderliğini sürdürüyor. ABD ekonomik gücünü siyasal olarak da kullanıyor. Körfez Savaşı, 11 Eylül 2001 yılında Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırıyı bahane ederek Irak’ın ve Afganistan’ın işgali, Suriye iç savaşına müdahale gibi dünyanın birçok ülkesinde askerî olarak varlığını gösterdi. Çin ile ekonomik savaşa girdi.

Dünya, ABD’nin gücünü ve kimler tarafından yönetildiğini Gazze Savaşı nedeniyle daha açık ve net bir şekilde gördü. Amerika’da kim iktidara gelirse gelsin asıl ipler siyonistlerin elindedir. Amerika’yı yöneten Cumhuriyetçi Parti de Demokrat Parti de siyonistlere bağımlılıklarını bildiriyor. İki partinin sembolleri ile ifade edecek olursak siyonistler için eşeklerle filler arasındaki fark, taşıyacakları yükle orantılıdır.

Demokrat Biden, İsrail’in Filistin’de soykırım yapmasının baş destekçisi idi. ABD seçim kampanyaları sırasında Cumhuriyetçi Trump’ın Filistinliler lehine savaşı bitireceği gibi bir hava estirildi. İnsan aklı hemen unutmaya meyyal! Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesi nedense hiç hatırlanmadı. Nerede, ne zaman, ne yapacağı kestirilemeyen Trump tecrübesini yaşayan Amerikalılar, yine onu tercih etti.

Trump’ın daha önceki başkanlardan farkı, kapalı kapılar arkasında konuşulanları herkesin huzurunda fütursuzca söylemesidir. Bu açık sözlülüğün dünyanın Amerika’yı daha yakından tanımasına çok büyük faydası oluyor.

Trump ikinci dönemine çok hızlı başladı. Kanada’nın 51. eyalet olmasını, Grönland Adası’nın ABD’ye verilmesini istedi. Öyle kibar ve nazik bir dille değil; açık, kaba ve sert üslupla taleplerini dile getirdi. İşin ilginç tarafı bu kabadayı teklifine dünyadan, Avrupa’dan çok büyük bir tepki gelmedi. Ciddiye almadılar diye düşüneceğim ama adam bu teklifini birkaç kez yüksek sesle ifade etti ve sözünün arkasında duruyor.

Trump, ilk yabancı lider olarak Netanyahu’yu ABD’ye davet etti. Oradan bir kez daha esti ve gürledi. Filistinlilerin Gazze’yi boşaltarak bölgenin Amerika’ya verilmesini istedi; çünkü orayı turistik bir tatil köyüne dönüştüreceğini söyledi. Ukrayna-Rusya Savaşı’nı bitireceğini ve Ukrayna’ya önceki “aptal” başkanın verdiği 350 milyar dolar karşılığında kıymetli madenlerin kendilerine verilmesini teklif etti. Avrupa’ya gümrük vergilerini artıracağını, güvenlik konusunda ABD’ye yük olduklarını ve bundan sonra bu yükü taşımayacaklarını belirtti.

ABD’nin bu tavırları, dünya devletlerini bir kez daha düşünmeye sevk etmeli. Özellikle Avrupa bunu fırsat bilerek Amerikan hegemonyasından kurtulmalıdır. Çin’in sessizliğini nasıl yorumlayacağız? Daha adaletli bir dünya için bütün devletler üstüne düşeni hakkıyla yerine getirirse küresel emperyalistlerin sultasından daha hızlı kurtuluruz.