80’li yıllarda Ankara şartlarında sosyal bir öğrenci idim. Okul bitince TRT’nin sınavlarına katıldım ve İstanbul Televizyonu’nda göreve başlamaya hak kazandım. Dostlar, “Haydi hayırlısı, Bizans’a gidiyorsun!” dediler. Bu cümleyi, televizyonda çalışanların ekseriyetinin dünya görüşünü ifade etmek için kullanmışlardı. Tarihini tam hatırlamıyorum, 1988 ya da 1989 yıllarında metin yazarı Yusuf Özaslan’ı televizyonun kantininde arkadaşlarla sohbet ederken tanıdım. Geçen hafta vefatına kadar çok sayıda kurum ve projede beraber çalıştık. Biz onu hep “Yusuf Abi” olarak bildik.

Yusuf Abi her zaman nazik, esprili, hayatla dalga geçen, samimi bir adamdı. TRT’den sonra yolumuz TGRT’de kesişti, televizyon programlarında beraber çalıştık. Yaptığımız dinî programlarda çok sayıda tabiat görüntüleri kullanırdık, onlara takılırdı; “Ağaca bak, kuşa bak… Çiçek böcek. Sizin yaptığınız iş mi?” Televizyonda işlerin hafiflediği bir zamanda “Ben ayrılıyorum, yapacak iş yok.” dedi. Ben de “Abi nereye gidiyorsun, bu işler böyle oluyor. Bazen çok yoğun bazen az iş olur.” dedim. “Yok, ben hak etmediğim parayı almam, ayrılıyorum.” dedi ve işi bıraktı.

Bir müddet sonra biz de TGRT’den ayrıldık. Yedirenk İletişim Yapım Ajansını kurduk. Yusuf Abi ile orada da çalışmaya başladık. İstanbul Büyükşehir Belediyesine 80 bölümlük trafik programı hazırladık. Yusuf Abi, Yeşil Işık programının metinleri elinde geldi, “Çaktırma, benim ehliyetim yok ama sağlam metinler yazdım. Danışman hocalar itiraz ederse haberim olsun.” dedi. Metinler, ulaşım ve trafik konusunda uzman akademisyenlerden hiç eleştiri almadı. Yeşil Işık, hemen hemen bütün televizyonlarda yayınlandı.

Kampanyalarda çok basit görünmesine rağmen en zor iş slogan çıkarmaktır. Yusuf Abi bizi dinler, bir müddet sonra “Bana müsaade!” der, meşhur kocaman çantasını sırtına vurur, yola revan olurdu. Biz “Eyvah, iş ortada kalacak!” diye tereddüt yaşardık. Sonra arar “Ne idi o salatanın adı? Ekibi topla, yarın geliyorum, o işi halledelim.” diyerek çalıştığını ifade ederdi. Biz ajansta masa başında “beyin fırtınaları” yaparken âdeta toplantıyı basar, “Bu ne telaş, gören de sizi dünyayı kurtaracak sanır. Şöyle 5 kilometre yukarıdan karınca sürüsü gibi bile gözükmüyorsunuz. Sakin olun, o iş bende.” der, masanın başına oturur, cebinden çıkardığı kâğıtlara yazdığı sloganları dikte ettirirdi.

Son zamanlarda Bilal Arıoğlu ile her ay en az bir defa telefonda görüşmek üzere sözleşmişler. Görüşmelerde ben de bulunurdum. Son görüşmemiz yaklaşık bir ay kadar önce oldu; “Şimdi evdeyim, bahar gelince bir domatesli kebap yiyelim.” diye kavilleştik.

Ölümünden bir hafta önce aradık, cevap vermedi. Müsait değildir, sonra arar, diye düşündük. 21 Şubat Cuma günü Alper Kanca Bey’in oluşturduğu sosyal medya grubundan vefat haberini aldık. İkindi namazından sonra Merkez Efendi Camii’nde karlı ve fırtınalı bir günde cenaze namazını kalabalık bir cemaatle kıldık. Eski Kozlu Mezarlığı’nda defnettik. Allah rahmet eylesin, mekânın cennet olsun Yusuf Abi.