Batılılar adlandırmayı, tanımlamayı severler. Onlar için önce etiket sonra içerik gelir. Yani gördükleri durumun önce adını koyarlar sonra da koydukları ada uygun şekilde kavramın içini doldururlar. X-Y-Z kuşak tanımlamaları bunun garip örneklerinden biridir.
Bu tarz sınıflandırma çabaları ilk kez ABD merkezli The Wall Street Journal’da yer aldı. Buna göre 1946-64 arasında doğanlar “Baby Boomers-Bebek Patlaması Kuşağı”, 1965-80 arası “X Kuşağı”, 1981-96 arası “Y Kuşağı”, 1997-2012 arası “Z Kuşağı”, 2013 ve sonrası doğanlar ise “Alfa Kuşağı” olarak adlandırılmış.
Gördüğümüz kadarıyla kuşaklar arasındaki ayrım daha çok sosyal medya bağışıklığına ve toplumsal duyarlılığa göre ayarlanmış. Yani neresinden bakarsanız bakın anakronik bir ayrıştırma. Hiçbir bilimsel temeli olmadığı gibi coğrafi ve sosyolojik gerçekliğe de tekabül etmiyor.
Burada küreselcilerin “Dünya Vatandaşlığı” kavramına altyapı oluşturmak amacı güdüldüğü anlaşılıyor. Hani Bill Gates’in “herkese çip takılacak” dediği o meşum proje. Spekülasyon yapmıyoruz. Kaynağından okuduğumuzda işin aslı astarı kendiliğinden ortaya çıkıyor. Tüm bu kuşak tanımlamaları özü itibarıyla “Z Kuşağı” denilen kitle tanımını empoze etmek üzerine kurulmuş. Yani bu proje, şu anda dünya nüfusunun büyük kısmını oluşturan, aile kurma aşamasındaki 1995 ve sonraki doğumluları hedef alıyor.
Küreselcilerin kitabında “Z Kuşağı” bakın nasıl tanımlanmış: “Küçük yaşlardan itibaren internete ve taşınabilir dijital teknolojiye erişimle büyüyen ilk sosyal nesil olan Z Kuşağı üyeleri ‘dijital yerliler’ olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca ekrana maruz kalma süresinin etkileri, küçük çocuklara kıyasla en çok ergenler üzerinde belirgindir. Önceki nesillerle karşılaştırıldığında, bazı gelişmiş ülkelerdeki Z Kuşağı üyeleri iyi huylu ve riskten kaçınan kişiler olma eğilimindedir. Kendi yaşlarındayken seleflerinden daha yavaş yaşama eğilimi gösterirler, daha düşük gebelik oranlarına sahiptirler. Cinsel tercihlerinde çeşitlilik belirginleşmeye başlamıştır. Buna ek olarak Z Kuşağı'ndaki ergenler ve genç yetişkinlerin akıl sağlığı sorunlarının farkındalığı ve tanıları ile uykudan mahrum kalma oranları daha yüksektir. Birçok ülkede, Z kuşağı gençliğine yaşlı nesillere göre zihinsel yetersizlik ve psikiyatrik bozukluk teşhisi konma olasılığı daha yüksektir. Dünyanın her yerinde Z Kuşağı üyeleri, elektronik cihazlara daha fazla zaman harcarken eskisine göre kitap okumaya daha az zaman ayırmaktadır. Bu durum; modern ekonomideki geleceklerinin yanı sıra dikkat süreleri, kelime dağarcıkları ve dolayısıyla okul başarıları üzerinde etki etmektedir.”
Görüldüğü gibi “Z Kuşağı” tanımlaması çok da matah bir sınıf çağrışımı içermiyor. Fakat her nedense popüler kültür bu tanımlamayı ısrarla vurgulayarak bir şey yapmayı hedefliyor. Yani istedikleri “genç” profilini bu tanım üzerinden yaygınlaştırmaya çalışıyor. İstedikleri şey ortada: Sorgulamayan, harekete geçmeyen, görselliği seven, cinsel tercihleri belirsiz, asosyal, apolitik, aile kurmayı düşünmeyen, psikolojik sorunlarıyla malul etkisiz ve silik bir gençlik.
Z Kuşağı özü itibarıyla X Kuşağının çocuklarından oluşuyor. X Kuşağı tanımlaması içinde bulunan “X” harfi itibariyle de “bilinmez-ne yapacağı kestirilemez” bir sınıfa işaret ediyor. 1965-1980 doğumlu olmaları, otomatik olarak devrimlerle gündeme gelen 68 kuşağına, oradan da eylem odaklı çağrılarıyla gündeme gelen İslamcı kuşağa işaret ediyor. Yani X Kuşağı küreselcilerin hiç de istemediği bir gençliğin tanımı olarak beliriyor.
Son yıllarda film ve sosyal medya platformları Instagram, TikTok, Snapchat, Twitter, Netflix, HBO ve benzerlerinin ısrarla devam ettirdiği LGBT vurgusu bu “Z Kuşağı” projesinin içerik ve uygulama yönünü oluşturuyor. Yani? Yanisi şu; evlenmeyen, çocuk sahibi olmak istemeyen, cinsel kimliği bozulmuş, kendisi için yaşayan, manevi değerlerinden uzaklaşmış kayıp bireylerden müteşekkil tepkisiz bir toplum. İstatistikler de durumu destekliyor. Evlenme yaşı 28’i geçmiş durumda. Müzmin bekâr denilen kitlenin toplam nüfus içindeki oranı son 20 yılda beş kat artmış. Kurulmuş aileler ise yüksek boşanma oranları ve “ömür boyu nafaka” gibi sorunlarla uğraşıyor. Ailenin temelini oluşturan “güven” duygusu ortadan kalktığı gibi ortada kalan çocuklar için iyi bir gelecek ümidi gün geçtikçe azalıyor. Boşanmış aile çocukları büyük oranda psikolojik sorunlarla uğraşıyor ve sapkın cinsel kimliklere yöneliyor. Sizce böylesi bir toplum en çok kimin işine yarar? Tüm bu karmaşanın ortasında Cumhurbaşkanımızın “üç çocuk” çağrısının küreselciler tarafından “arkaik-gerici” bir tutum olarak adlandırılması tesadüf olmasa gerek!
Son olarak küreselcilerin, hazzetmedikleri “X Kuşağı” hakkında ne dediklerine bir bakalım: “X Kuşağı zorluk ve yokluk dönemlerinden geçtikleri için sabırlı, çalışkan, azimli, disiplinli ve saygılı bir kuşaktır. Birçok kriz döneminden geçtikleri için ‘kayıp kuşak’ olarak da anılır. Toplumsal sorunlara sürekli duyarlı olmuşlardır.” Sizce “kaybolan” kim “kaybolmayan” kim? Küreselcilerin kendi tanımlarına göre durum net şekilde görülebiliyor sanırım.