Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in, önceki hafta gündeme getirilen “Fransız okulları” meselesine dair açıklamaları,önemli bir sorunu gün yüzüne çıkardı. Bakanlığın sessizce yürüttüğü görüşmelerin, Fransız Büyükelçiliği kanalıyla Türkiye gündemine taşınmasını ve ısmarlama yazılarla iftiraya dönüştürülmesini ibretle takip ediyoruz.

Oysa konu oldukça basit: Türkiye bağımsız bir ülkedir ve bu topraklarda Türk çocuklarına eğitim veren tüm okullar yasal olarak Millî Eğitim Bakanlığı’nın gözetim ve denetimi altında olmak zorundadır. Bunu kabullenmeyen tüm yapılar, “kaçak okul” muamelesi görür.

Fransız Büyükelçiliği’nin “kendi diplomatlarımızın çocukları için” diyerek açtıkları Ankara’daki “Charles de Gaulle” ve İstanbul’daki “Pierre Loti” okullarındaki öğrencilerin büyük kısmının Türk çocuklarından oluşması, sorunun kaynağını teşkil ediyor. İki okul da doğrudan, Fransız Millî Eğitim Bakanlığı ve Yurt dışı Fransız Eğitim Ajansı (AEFE) tarafından yönetiliyor.İki Fransız okulunun da Türkiye'den resmî onayı bulunmuyor. Bu sebeple de bu okullar, MEB tarafından resmî olarak tanınmıyor ve verdikleri diplomaların Türkiye'de denkliği bulunmuyor. Sadece Fransız vatandaşlarının eğitim alması gereken bu okullara kaçak yollarla Türk çocuklarının alınması, mevzuata aykırı olduğu gibi Türkiye’nin bağımsızlığına küstahça bir saldırı niteliği taşıyor.

Küstahlık, meselenin her aşamasında kendini gösteriyor. Millî Eğitim Bakanlığı’nın defalarca “Okulunuza Türk öğrenci alamazsınız.” diye resmî yazı yazmasına rağmen Fransız Büyükelçiliği veya ilgili okullar bildiğini okumaya devam ediyor.“Türk öğrenci var mı?” diye okula giden müfettişleri de içeri almıyorlar. Kısacası, Türk topraklarında Türk milletinin iradesini yok sayıyorlar. Fransızların bu tavrı, “Ben seni takmıyorum.” demekten başka nedir?

Bakanlığın tüm yapıcı tutumuna rağmen Fransız tarafının işi çirkefliğe döktüğü, kamuoyunda “dışkısını yiyen profesör” olarak bilinen hempalarına ısmarlama yazılar yazdırarak, türlü iftiralar atarakzeytinyağı gibi üste çıkmaya çalıştığı görülüyor. Lakin unuttukları bir şey var ki Türkiye eski Türkiye değil!

İşin adaletsizliği de cabası. Nitekimbu okullarda okuyan yerli öğrenciler, yabancı öğrenciler için yapılan ve YKS’den çok daha kolay olduğu bilinen YÖS sınavına sokularakhaksız bir şekilde milyonlarca Türk evladının önüne geçiriliyor.Örneğin devlet okullarından mezun olan bir Türk öğrenci YKS’de aldığı 540 puanla Boğaziçi Bilgisayar Mühendisliği’ne giremiyorken oldukça kolay bir sınav olan YÖS’ten 450 puan alan Fransız Lisesi’nden mezun bir yerli öğrenci,hiçbir sınırlama olmaksızın Boğaziçi Üniversitesi’nde istediği bölüme girebiliyor. Bu okullara çocuklarını gönderenlerin kimler olduğu herkesin malumudur.

Bir de işin tarihçesine bakalım. Atatürk döneminde yabancı okullardaki düzenleme “Mekatib-i Hususiye Talimatnamesi” ve 1935 tarihli “Yabancı Okullar Yönergesi” ile yapılmıştır. Bu sayede yabancı okullar, denetim altına alınmış, binalarının genişletilmesi, onarımları yeni okul açmaları vb. gibi kısıtlamalarla kontrolü sağlanmıştır. Kitap ve programları ile yönetici ve öğretmenlerinin MEB tarafından denetlenmesi de bu dönemde başlamıştır. 1965’de çıkarılan Özel Öğretim Kurumları Kanunu (ÖÖKK) ile yeni yabancı okulların kurulması yasaklandı. 1984’ten sonra ise Özel Öğretim Kurumları Kanunu (ÖÖKK) değişikliği ile sadece yabancıların devam edebileceği milletlerarası öğretim kurumları açılmasına izin verildi (Resmî Gazete, 1985, m. 18923).

Görüldüğü gibi hem Lozan’da hem de Lozan sonrası yayımlanan yasalarda, yabancı okulların statüsü ve açılma şartları açıkça belirtilmiş. Sayın Yusuf Tekin, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ulusal ve uluslararası hukukunu korumak adına sorumlu davranan bir Milli Eğitim Bakanı olarak gerekli adımları atıyor. Yani yapması gerekeni yapıyor. Kaldı ki Bakanlığın çözüm önerisinde bu okullardaki mevcut Türk öğrencilerin hak kaybına uğramayacakları, 2024-2025 eğitim öğretim yılından itibaren bu okullara Türk öğrencilerin alınmaması ve düzenlenecek ikili antlaşmalara göre-mütekabiliyet ilkeleri de gözetilerek- bu okulların faaliyetlerini sürdürebileceği belirtiliyor.

Bakın Sayın Bakan ne diyor: “Burası müstemleke ülkesi değil! Biz, bağımsız ve millî bir devletiz. Dolayısıyla bizim literatürümüze göre burada eğitim vermek istiyorsanız bizim koşullarımıza göre hareket edeceksiniz. Gelin, bu okulları meşru hâle getirelim. Bunun karşılığında da sizden biz de Fransa'daki Türk vatandaşları için bazı taleplerimiz olacak. Sen benim oradaki vatandaşlarımın taleplerini reddet, Türkçe, Türk kültürü derslerini engelle, gel burada kafana göre hareket et.Ondan sonra da biz resmî yazı gönderdik, 'Okullara Türk öğrenci alamazsınız.' diye. Şimdi de büyük köşe yazarlarına yazılar yazdırıyorlar. Öyle saçma sapan bir yazı yazmış ki mesela çok büyük bir gazeteci diyor ki 'Mill Eğitim, bu okullarda din kültürü dersi veremediği için okulları kapatıyor.' Gerçekten ahlaksızca bir yalan bu.”

Sayın Bakan’a türlü hakaretler eden, iftiralar atan ve meseleye “Fransız” kesilen 28 Şubat artığı tipler ne yapsa boş. “Ben güçlüyüm, dilediğimi yaparım.”kafası, sömürge ülkelerinde rayiç olabilir lakin bağımsız Türkiye topraklarında kimseistediği gibi at koşturamaz. Bu anlamda Millî irade, tam bağımsızlığın gereğini yerine getiren Sayın Yusuf Tekin’in yanındadır.