Cahit Zarifoğlu “Ne çok acı var.” cümlesini bunun için kurmuş olsa gerek. İlham aldığımız büyük ustalar hayatımızdan çekildikçe ıssızlığımız artıyor. Geçen yıllarda Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Mehmet Genç, Kadir Mısıroğlu gibi pek çok büyük usta göçünü toplamıştı.Önceki hafta D. Mehmet Doğan ve bu hafta da Ersin Nazif Gürdoğandünya yolculuğunu tamamladı.Bir devrin kapanışına şahitlik ediyoruz. Öyle bir devir ki geçer akçesi sadece samimiyet ve mücadele olan…

Ersin ağabey, “Yedi Güzel Adam”dan biriydi. Onun gidişiyle Mavera kurucularından geride kimse kalmadı. Bu öksüzlük hâlini üzerimizden atmak kolay olmayacak. Çünkü her giden usta, geride büyük bir boşluk bırakıyor.Ersin ağabey, bu ümit kırıcı satırlarımı okusaydı eminim ki kızardı. Onun karakteriyle bütünleşmiş olan ümit hâli, hemen her konuşmasında kendini gösterirdi. Ona göre bir Necip Fazıl, bir Sezai Karakoç, bir Nuri Pakdil bir daha gelmeyecektir fakat yeni nesiller bu büyük isimlerin eserlerini, düşüncelerini, mücadelesini bugünkü zamana uyarlayarak, onların görüşlerini daha da zenginleştirerek yeni yollar açabilir.

Yakından tanıyanlar bilir: Mühendis olmasından kaynaklanan pratik ve güçlü bir zekâya sahipti Ersin ağabey. Onun, içe dönük zengin bir dünyası vardı. Önüne düşen tüm meseleleri enine boyuna düşünüp bir fikre ulaştığını anlayabiliyordunuz. Sorulara cevap verirken açık, yalın ve oldukça hızlı şekilde cümleler kurması, kafasındaki çözüme ulaşmış meselelerin birer yansımasından ibaretti.

1945’te Yunus’un diyarında Mihalıççık’ta dünyaya gelen Gürdoğan’ın hayat yolculuğundaki uğraklarına baktığımızda âdeta dünyayı deveran etmiş bir modern derviş ile karşılaşırız. Mihalıççık, Eskişehir, İstanbul, Ankara, Londra, Erzurum, Cidde, Kırıkkale ve daha nice şehir,Gürdoğan’ın dünyaya bakışının aşama aşama nasıl genişlediğinin bir haritasını sunar önümüze.

Halk Partili bir ailede doğmasına rağmen öğretmen olan ağabeyinin yanında başlayan eğitim hayatı, İTÜ’ye gittiğinde kökten değişecektir. Kendi deyimiyle köklerine bağlı, mütedeyyin dünya görüşüyle tanışması İTÜ’de gerçekleşmiştir. İTÜ’deki öğrencilik yıllarında, hocalarından biri de Necmeddin Erbakan’dır. Aynı Erbakan’ın, TOBB Başkanlığı döneminde, yirmi kişiye verilecek Sanayi Bakanlığı bursu için hazırladığı listede Gürdoğan’ın da ismi vardır.

Gürdoğan, üniversite yıllarında sağ ve sol çatışmalarının uzağında duran kültür mecralarıyla tanışarak kendisini geliştirme yolunu tercih etmiştir. Necip Fazıl’ın Büyük Doğu dergisi, Sezai Karakoç’un Diriliş dergisi, Tarık Buğra’nın Yol dergisi ve Aydınlar Ocağı,Gürdoğan’ın bu yıllarda takip ettiği sağduyu merkezleri olarak öne çıkar.Tabi ki bir de Fethi Gemuhluoğlu vardır. Gürdoğan her başı sıkıştığında, kararsızlık yaşadığında soluğu Gemuhluoğlu’nun yanında alır. Gemuhluoğlu, bu süreçte Gürdoğan’a sahip çıktığı gibi mezun olduktan sonra da hangi alanda çalışması gerektiğine dair önerileriyle, referanslarıyla bu genç mühendise yol gösterecektir.

Gemuhluoğlu “Nurican, Nazif Hacı Bayram’dan Erdem Bayazıt’a size emanet.” yazılı referans mektubunu verdiğinde sene 1968’dir. Mektupta adı geçen “Nurican” Nuri Pakdil’in ta kendisidir. Nitekim Ankara’ya bu referansla giden Gürdoğan’ı büyük bir alaka ile karşılayan Pakdil, onu hemen Rasim Özdenören ile tanıştırmış ve böylece kırk yıl sürecek bir dostluk başlamıştır.Gürdoğan’ın DPT’de başlayan memuriyeti, daha sonra Mavera ekibine dönüşecek isimlerle kaynaştığı bir süreç olmuştur.Bu ekip, hemen her gün Rasim Özdenören’in evinden toplanmakta ve derin sohbetler eşliğinde gelecek Türkiye’nin temellerini atmaktadır. Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Akif İnan, İsmail Kıllıoğlu, Alâeddin Özdenören gibi isimler, bu ekibin nüvesini oluşturuyordu.

Gürdoğan’ın ilk çeviri yazıları, Diriliş ve Edebiyat dergilerinde yayınlanmıştır. Kendine ait yazıları ise kurucuları arasında yer aldığı Mavera dergisinde yayınlamaya başlamıştır. Tasavvufla yani “Görünmeyen Üniversite” kitabının kahramanı olan M. ZahidKotku ile tanışması da DPT yıllarına rastlar. Gürdoğan’ın 90’ların hemen başında kaleme aldığı bu eser, yüzbinlerce okura ulaşmış ve tasavvufa dair ön yargıların kırılmasında önemli bir görev üstlenmiştir. 

1971 senesinde Londra’da haberdar olduğu Abdulkadir Es-Sufi, Rene Quenon, FrithjofSchuon, Martin Lings gibi mühtedilerin eserlerini incelemiş ve Türkiye’ye dönüşünde bunlarınTürkçe’ye kazandırılmasını sağlamıştır. Bu çeviriler, Türkiye Müslümanları üzerinde derin tesirler bırakmıştır.Gürdoğan 1968-72 yılları arasında çalıştığı DPT aracılığıyla Bursa’daki Tofaş, Renault fabrikalarının kuruluşuna katkı sunmuş, bu sayede Bursa kısa zamanda Türkiye’nin otomotiv üssü hâline gelmiştir. Aynı dönemde temeli atılan pek çok ağır sanayi kuruluşunda da Gürdoğan’ın katkısı bulunmaktadır. İlk yerli motor olan Gümüş Motor bunlardan biridir.

Gürdoğan’ın hayatında Necip Fazıl, Sezai Karakoç ve M. ZahidKotku’nun ayrı bir yeri vardır. Bunların dışında Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bayram-ı Veli, Hacı Bektaş-ı Veli, Yahya Kemal ve Mehmet Akif de konuşmalarında sıklıkla atıfta bulunduğu isimlerdir.Kendisi hakkında konuşmayı sevmeyen Gürdoğan,daha çok dostlarını veAnadolu’yu mayalayan Allah dostlarını anlatırdı. Geride yirmiye yakın eser bırakan Gürdoğan, vasiyeti üzerine Yunus Emre’nin kabrinin yanı başına defnedildi. Mekânı cennet olsun. Camiamızın başı sağ olsun.