Viyana sokaklarında dolaştığınızda çok sayıda Türk izine rastlayacaksınız. Bunlardan bir tanesi de Çerkez Dayı heykeli.Viyana’nın ana caddelerinden birinde yürürken atının üstünde kılıcıyla sizi tarihin derinliklerine götürecek olan bu heykelle karşılaşırsınız. Çerkez Dayı bir Osmanlı lâğımcısı. Lâğımcılar alt kanallardan girerek şehrin alınması için çarpışmışlar. Çerkez Dayı da tünelden çıktığı yerde savaşını sürdürüyor. Çıktığı yerde bir fırın varmış. Bugün de aynı yerde gene bir fırın var. Sabahın erken saatlerinde çekim yapıyoruz. Fırının vitrininde ay çörekleri dikkatimi çekiyor.Ay çöreklerinin Türklerden kalma olduğunu öğrenmiştim.
Viyana’nın sembol eserlerinden birisi de Stefan Katedrali’dir. Katedrali Türkiye’de başörtüsü yüzünden okuma imkânı bulamayıp Viyana Üniversitesi’nde okumuş ve yüksek lisans yapmış bir kardeşimizle dolaşıyoruz. Kilisenin içini dolaştıktan sonra kuleye çıkıyoruz. Kuleden Viyana daha güzel görünüyor.Rehberimiz bu katedralin çanının savaşta ele geçirilen Osmanlı toplarından yapıldığını söylüyor. Gene kilisenin duvarında ilginç bir savaş tablosu var. Sancağı ile yere düşmüş bir yeniçeri ve onu süngüleyen Viyanalı bir asker. Yani anlayacağınız Avusturyalılar dünyanın en büyük devletini yenmenin reklamını devamlı ve sürekli kılmışlar.
TARİHİ CADDELERDE TÜRK TARİHİNE YOLCULUK
Tarihî binaları ve sokakları daha iyi görebilmek için kilisenin arkasındaki meydanda bulunan faytonlardan birisine biniyoruz.Her yerden tarih fışkırıyor. Dar sokaklardan, tarihî binaların arasında şadırvanlı meydanlara çıkıyoruz. Fayton gezisinden oldukça yorgun dönüyoruz. Meydanda çok sayıda kahve var; birisinin bahçesinde bir şeyler içmek için oturuyoruz. Garsona derdimizi İngilizce anlatmaya çalışırken o bize Türkçe hoş geldiniz diyor. Yaban ellerde kendi dilinizden konuşan birini buldunuz mu keyfinize diyecek olmuyor. Hal hatır sorarken otelin sahibinin de Türk olduğunu öğreniyoruz. Bu sohbetten cesaret alarak otelin üzerinden katedrali ve çevreyi çekebilir miyiz diye soruyoruz. Çatıya çıkarak kiliseyi ve çevrenin çekimini yapıyoruz. Ticaret Odası ile gittiğimizde bu otelde kalıyorum. Otel Türk Hava Yolları’nda başarılı yemek servisleri yapan Doko Grup’a ait.
Habsburg Hanedanının sarayları oldukça gösterişli. Geniş bir avlunun etrafında bina kümelerinden oluşuyor. Binaların çatı kenarları farklı figürlerle süslenmiş. Bunlardan bir kısmı gene Viyana savaşını anlatan heykellerle dekore edilmiş. Gruplar halinde turistler etrafta dolaşıyorlar.Sarayın avlusuna kemerli geçitlerden giriliyor. Girişte genç bir adam gitar çalıyor. Etrafında bir grup toplanmış onu izliyor. Biz de takılıyoruz gerçekten başarılı bir performans sergiliyor. Sokak sanatçısı deyip geçmeyin, üç beş kuruş sadaka vererek mükemmel bir konser seyir edebilirsiniz. Özellikle Avrupa şehirlerinde tiyatro gösterilerden, pandomime, müzik gruplarına kadar caddelerde, sokaklarda sahne alan sanatçılar konser salonlarından daha keyf verebilir.
Bir kilisenin içinde yeniçeri heykelleri olduğunu öğreniyoruz.Kilisenin ismi Malta Kilisesi. İçeri giriyoruz. Burası küçük bir ibadethane duvarında iki Türk askerinin resmi var. Altında bunların Malta’dan getirilmiş Türk askerleri olduğu ifade ediliyor. Yine bir çarşının girişinde Osmanlı toplarının parçalarını görüyoruz.
Viyana Tuna Nehrinin kenarında kurulmuş bir şehir. Kuşatma sırasında Osmanlı özellikle Tuna Nehri’ni kontrol edememiş. Kral Tuna yoluyla Viyana’yı terk etmiş. Savaş sırasında Kırım Hanına Tuna’yı tutma görevi verilmiş. Han burayı tutmadığı için Leh ordusunun nehri geçerek yardım yetiştirdiği belirtiliyor. Savaşın gidişatının değiştiği yer olarak Kahlenberg tepesine işaret ediliyor. Tuna’yı geçen Haçlı ordusu önce burayı kontrol etmiş.
Kahlenberg’den Viyana ve Tuna Nehri güzel görünüyor. Şehre ve nehre hâkim bir tepe burası. O dönemin şartlarında bu tepeyi kontrol eden Viyana’ya hâkim olmuş. Tepenin doğu tarafından geçen Tuna Nehri şehri ikiye bölüyor. Tuna’nın doğu tarafı yeni Viyana. Birleşmiş Milletler binaları da bu bölgede bulunuyor. Şehre hâkim televizyon kulesi de bu tarafta. Döner kule şeklinde inşa edilmiş binanın üst katında bir kahve var. Kule dönerken Türklerden miras kahvenizi içip biraz tefekkür edebilirsiniz. Kahlenberg tepesine küçük bir kale var. Kalenin giriş kapısındaki duvarlarda Viyana savaşının tabloları sergileniyor.
Ordumuzun yenildiği ilk noktaya Türk Parkı yapmışlar. Burası büyük güzel bir park. Birçok insan spor yapıyor burada. Bilmem biliyorlar mı bu parkın olduğu yerde binlerce insan can verdiğini?Parkın girişinde İznik çinileriyle süslenmiş şadırvan tarzı güzel bir çeşme var. Adı Yunus Emre Çeşmesi.Bu çeşme Türk Büyükelçiliği tarafından hediye edilmiş. Parkın iç taraflarında bir de Tatar askeri heykeli var. Geleneksel kıyafetler içerisinde oturuyor. Atı kendisinden yaklaşık 5 metre uzakta.Mutlaka daha fazlası vardır; ancak benim hatırımda kalanlar bunlar. Viyana’ya gidenler buraları görerek tarihle bağlarını güçlendirmeliler.
VİYANA’DA YENİ TÜRKLER
1960 yıllarda başlayan Avrupa’ya işçi akınından Viyana da nasibini almış. Çalışmak için çok sayıda insanımız buraya gelmiş. Bunlardan bir kısmı sonradan iş adamı olmuş. Bazıları ile tanışma ve sohbet etme imkânı buldum. Ancak Viyana’da iz bırakacak yeni Türkler başörtüsü ve İmam Hatip Liselerinin kapanması sonucu buraya eğitim için gelenlerden çıkacak diye düşünüyorum.
1990’ların sonlarında Türkiye’de inanılmaz şeyler oldu. Post modern bir darbe yapıldı. Büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkede Müslümanlık suç oldu. İslâm’ın pratiği adına ne varsa yok edilmeye çalışıldı. Yok edilecek kurumların başında Kur’an Kursları ve İmam Hatip Liseleri geliyordu. Başarılı olundu birçok Kur’an Kursu ve İmam Hatiplerin orta kısımları kapatıldı. İmam Hatiplilerin üniversiteye gitmeleri engellendi. Başörtüsü yasağı hortlatıldı. Üniversitelerde ikna odaları kuruldu. Başörtülüler üniversitelerden atıldı. Anlatacak çok şey var; ama konumuz 28 Şubat darbesi olmadığı için bu kadarı ile yetinelim.
Her zorlukta bir kolaylık vardır. Bu sıkıntılı duruma çare arayan kurumlar güzel bir çözüm ürettiler. Burada ÖNDER, ENSAR VAKFI, İLİM YAYMA CEMİYETİ başta olmak üzere gönüllü teşekküllerin çabalarını anmak isterim. Birçok görünmeyen kahraman da bu dertlere derman oldu. Ama ben bir tanesinin adını anmak istiyorum. O kahraman adam Yusuf Kara’dır. O dönem ÖNDER’in yönetim kurulu üyesi olan Yusuf Kara hiçbir yabancı dil bilmeden çocukların elinden tutarak Viyana’ya götürüyor. Onları üniversitelere yerleştiriyor. Yurt buluyor, burs buluyor. Hayatını bu işe vakfediyor. Sadece kendisi mi? Hanımı da bu iste öncü rol oynuyor. Kurdukları WONDER organizasyonu Avrupa da örnek bir sivil toplum örgütü oluyor. Avusturya Devletide bu güzel organizasyonu takdir ediyor.
Almanya’da Türk İzleri belgeselinin çekimleri için Viyana’ya gittiğimizde oradaki organizasyonu WONDER’li arkadaşlar yaptı. Çok başarılı bir organizasyonla çekimleri tamamladık. WONDER’in merkezine de gittik. Burası içerisinde konferans salonları, eğitim salonları, radyo stüdyoları, sinema salonuyla büyük bir hizmet binası. Aynı günlerde Yusuf Bey kız yurdu için yeni bir bina arayışı içindeydi. Güzel bir bina bulmuştu; bana da gezdirdi.Daha sonraki gidişimde bina faaliyete geçmişti. Şimdi sayı kaç oldu bilmiyorum; o günlerde sayının 700 olduğunu ifade ettiler. Daha sonra Yusuf Bey 130 kişinin master ve doktora yaptığını söyledi. Bu gençlerden bir kısmı Türkiye’de farklı yerlerde görev aldı. Orada kalanların da Viyana’ya büyük bir değer katacağını düşünüyorum. Almanya’da elli yıldır var olan Türkler zor şartlarda kendilerini ifade edebildiler.Halbuki Viyana’da bu kadar yüksek eğitimli genç daha kısa zamanda Avusturya toplumu içinde kıymetli bir değer olacaktır.
SALZBURG
Viyana’dan Salzburg’a giderken yolda bir kasabada bir resim müzesini geziyoruz. Müzede çok sayıda tablo var. Tabloların büyük çoğunluğu Viyana Savaşı’ndan sahneler içeriyor. Fazla abartılı resimler karşısında moralim bozuluyor. Müzenin girişinde bulunan deftere “bu kadar da abartılmaz, alçaklar” diye yazıyorum. Bu tepkiden sonra müzenin bahçesindeki lokantada içtiğim soğan çorbası hoşuma gidiyor.
Viyana ile Salzburg arası yaklaşık 3 saat sürüyor.Viyana ülkenin doğusunda Salzburg ise batısında adeta ülkeyi ortadan bölerek güzel manzaralar eşliğinde Salzburg’a varıyoruz. Salzburg Salzach Nehri üzerinde Alp Dağları’nın eteğinde kurulmuş, ortaçağdan kalma tarihi bir şehir. Şehir ismini bol miktarda buluna tuz yataklarından almış. Yani isminin manası tuzkale. Ünlü müzisyen Amedeus Mozart bu şehirde doğmuş. Şehrin ortasında tarihi kale şehre hâkim bir noktada.Kalenin arkasında tarihi binaların bahçesinde beyaz başörtüleriyle dolaşan yüzlerce rahibe adayları dolaşıyor. Viyana’da olduğu gibi Salzburg’da da faytonlarla şehir gezisi yapılabiliyor.
Avusturya’da hem Türkler açısından hem de Avrupa tarihi açısından öğrenilecek çok şey var.Sadece Viyana’da bulunan eserler dikkate alınarak bir Viyana’da Türk izleri kitabı yazılabilir.