Dünyanın dört bir yanında ve özellikle Avrupa’da aşırı sağcı ve ırkçı partilerin her türlü şeytanlaştırma propagandasının hedefi, Müslüman azınlıklar ve göçmenler oluyor.
Halihazırda Avrupa’da popülist diye tavsif edilenler, bütün siyasetini yabancı düşmanlığı üzerine kurmuş, aşırılık yanlısı siyasi partilerdir. Avrupa’daki sol partilerin göçmenlere yönelik politikası müspet olarak değerlendirilir. Ki Müslüman azınlıkların çoğu sol partilere oy vermektedir.
SİSTEMATİK HEDEF ALAN CHP
Türkiye’de ise son birkaç yıldır sığınmacıları hedef alan parti olarak öne çıkan Zafer Partisi olsa da aslında 2012’den bu yana sistematik olarak Suriyeli sığınmacıları halkın gözünde “şeytanlaştıran” parti, ironiktir ama Sosyalist Enternasyonal’in de üyesi olan CHP.
Ancak CHP’nin bir önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Suriyeli sığınmacılara yönelik ayrımcı söylemini Avrupa’daki ırkçı partilerden ayıran fark ise Kemal Beyin konuşmaların içine “Suriyeli kardeşlerim” lafzını eklemesi.
Kılıçdaroğlu, Suriye’deki iç savaş boyunca Esed rejimine yönelik tek bir eleştirisi olmadı. Sadece Türkiye’nin Suriye politikasını eleştirdi ve sistematik olarak Suriyeli sığınmacıları hedef haline getirdi. Ana muhalefet partisinin lideri olması hasebiyle de yaptığı her ayrımcı konuşma geniş kitlelere ulaştı. CHP’ye yakın medyada da sık sık işlenerek nefret daha da körüklendi.
Kılıçdaroğlu ve kimi CHP milletvekilleri ile belediye başkanları, hiçbir şekilde gerçeği yansıtmayan şu iddiaları sık sık tekrarlamaya devam ediyor: Üniversitelere sınavsız giriyorlar, diledikleri hastanede ücretsiz tedavi oluyorlar, vergi vermiyorlar, askerlerimiz Suriye’de savaşırken onlar burada keyif yapıyorlar (Halbuki Türk askeri, Suriyeliler için değil YPG/PKK tehlikesine karşılık sınır güvenliği için orada), Türkler ikinci Suriyeliler birinci sınıf vatandaş oldu, Alevilerin yaşadığı semtlere yerleşerek onları Sünnileştirmeye çalışıyorlar, mafyalaşıyorlar vesaire.
Diğer taraftan İYİ Parti de kuruluşundan bu yana CHP kadar olmasa da sert bir sığınmacı karşıtı siyaset izliyor. İYİ Parti’nin politikasını yeterince sert bulmamış olacak ki 2021’de Zafer Partisi’ni kuran Ümit Özdağ -ki kendisi de bir Dağıstan göçmenidir- tüm ‘siyaset’ini Suriyeli sığınmacı düşmanlığı üzerine kurdu.
Özdağ’ın tarzı Kılıçdaroğlu’ndan farklıydı. Sosyal medya üzerinden kurgusal video ve haberlerle insanları sığınmacılara karşı düşmanlaştırıyor. Kılıçdaroğlu, ‘güçlerimizi birleştirirsek kesin Suriyelileri göndeririz’ düşünmüş olacak ki 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ırkçı Özdağ ile seçim ittifakı protokolünü imzaladı. Yeşil Sol (DEM Parti), Gelecek, Saadet ve Deva Partililer de gidip oy verdi.
Bu nefret dili, daha önce Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde Suriyelilere yönelik fiziki şiddete dönüştü. Evleri ve iş yerleri taşlandı. Hatta kimileri öldürüldü.
KAYSERİ'DEKİ VANDALLIK
Ancak 30 Haziran’da Kayseri'de Suriye uyruklu küçük yaştaki çocuğa Suriyeli bir kişinin cinsel istismarda bulunduğu iddiası sonrasında ırkçı gruplarca gerçekleştirilen pogrom girişimi ve olayların Gaziantep, Bursa, Hatay, Adana ile Şanlıurfa’ya sıçraması bu dilin ne derece zehirli olduğunu göstermiş oldu.
Türkiye’de daha önce de belli kesimlere pogrom girişimleri oldu. Ancak o eylemi gerçekleştirenler devlet erkanı tarafından genellikle “milli duyguları hassas vatandaş” diye tanımlanırdı. Kimi muhalefet partileri bu ırkçı saldırganları “vatandaş tepkisi” olarak tanımlasa da bu sefer devlet erkanı böyle bir dil kullanmadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, olaylardan bir gün sonra Ankara Kızılcahamam’daki AK Parti Yerel Yönetimler İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Kayseri’deki olayı küçük bir grubun eseri olduğunu belirtmiş yaşananların nedenini ise “muhalefetin zehirli söylemi”ne bağlayarak, “Vandallık yapmak, sokakları ateşe vermek kabul edilemez. Siyasi kazanım uğruna nefret söylemine tevessül etmek acizliktir. Toplumda yabancı düşmanlığı ile bir yere varılamaz. Ayrımcılık, ötekileştirme, düşmanlaştırma AK Parti siyasetinde yer bulmayacaktır.” demişti.
Erdoğan’ın bu yaşanan vandallığı muhalefetin zehirli diline bağlamasına son derece haklıydı.
Yerel seçimlerden sonra İngiliz The Economist dergisine yazdığı yazıda “anti popülist” bir siyaset izledikleri için kazandıklarını iddia eden İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Kayseri’deki olaylardan dört gün önce yaptığı açıklamada, İçişleri Bakanlığının Türkiye’deki sığınmacılarla ilgili kendilerini bilgilendirmediğini anlatırken şu ifadeleri kullandı: “Öyle rakamlar var ki 10 milyondan bahsediliyor Türkiye’nin genelinde. Ve bunlar insanlarımızı huzursuz ediyor. Dün akşam evime metroyla giderken benimle selamlaşıp bana sarılan 7-8 yaşındaki bir çocuğun ‘milyonlarca mülteci var, huzursuz oluyoruz’ demesini duymak bizi rahatsız ediyor.”
Bir daha okuyalım: “7-8 yaşındaki bir çocuğun ‘milyonlarca mülteci var, huzursuz oluyoruz’ demesini duymak bizi rahatsız ediyor.”
Yerel seçimlerde kampanya süreci boyunca da ekonomik krizin ana sebebi olarak Suriyeli sığınmacılar gösterilmiş ve gönderilmeleri konusunda açıklamaları olmuştu muhalefetin.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel ise Kayseri’den başlayıp diğer şehirlerde devam eden ırkçı saldırıların arkasında olmakla suçlanan Zafer Partisi’nin Genel Başkanı Ümit Özdağ’ı dört gün sonra partisinin genel merkezinde ağırladı. Özdağ o görüşmede de sığınmacılara yönelik manipülatif söylemlerine devam etti.
POPÜLİZM VE CHP
Özel, 6 Temmuz’da Sosyalist Enternasyonal Avrupa Komitesi Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Avrupa Parlamentosu seçimleri sonucunda aşırı sağın yüksek oy aldığına dikkati çekerek, yükselen sağ popülizme karşı dayanışma çağrısı yaptı. Özel, 4 Temmuz’da İngiltere’de İşçi Partisi’nin kazanması ve yerel seçimlerde CHP’nin birinci parti olmasını Avrupa kıtasının en doğu ve en batı uçlarında ‘sol’un aşırı sağ karşısındaki başarısına atıf yaptı.
Oysa Türkiye’de ana akım siyasette popülist, yabancı düşmanlığı siyasetin lokomotifi CHP.
Daha bir yıl önce yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kılıçdaroğlu, ülkedeki ekonomik kriz başta olmak üzere birçok sorunun kaynağının göçmenler olduğunu belirterek halkı göçmenlere karşı kışkırttı ve seçildiği takdirde hepsini ülkelerinde devam eden savaşın ve sefaletin içerisine geri göndereceğini vadetti.
Bununla da yetinmeyen Kılıçdaroğlu, sığınmacı düşmanı ve ırkçı bir parti olan Zafer Partisi ile protokol imzaladı. Buna karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “Ben böyle bir anlayışa taraftar değilim. Bu bir defa zulüm olur” diyerek sığınmacılara sahip çıktı. Bu konuda Cumhur İttifakı içinde yer alan Milliyetçi Hareket Partisi'nin dahi yabancı düşmanı ve göçmen karşıtı diye tavsif edilmesi mümkün değildir.
Mültecilerin insani vasıflardan yoksun bir varlık gibi muamele gördüğü 21. yüzyıl dünyasında, 2012'den bu yana Türkiye, çoğunluğu çocuk (yaklaşık 2 milyon) ve kadınlardan oluşan yaklaşık 4 milyon Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yaparak en insani politika izleyen ülke olmuştur. Anadolu’yu tarih boyunca sığınmacılar için bir yuva haline getiren devlet geleneği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde devam etmektedir.