Türkiye’de, asker-siyaset ilişkisi hep tartışma konusu olmuştur. Askerin siyasete müdahil olma dürtüsü 1800’lerin sonlarında başladı. Cumhuriyete geçişi sağlayan ve devleti yönetmeye devam eden de asker olduğu için rejim bir nevi ‘asker cumhuriyeti’ydi.

Ordunun siyasete müdahalesi, çok partili hayata geçişle birlikte yeni bir boyut kazandı. Çok partili hayata geçilmesinin ardından 10 yıl sonra, Demokrat Parti iktidarına yönelik CHP’nin yakın döneme kadar ‘devrim’ diye kutladığı 27 Mayıs darbesi gerçekleştirildi. Çünkü asker, sivillerin ülkeyi yönetmesini hazmedemiyordu; kendilerini devletin asıl sahipleri olarak görüyordu. Sonrasında Şubat ve Mayıs 1962’deki Talat Aydemir’in darbe girişimleri, 9 Mart, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan e-Muhtırası bunlardan farklı değildi.

Türkiye siyasetinde uzun süre en etkili aktörlerden biri olan ordunun, devlet mekanizmasındaki ‘bağımsız’ konumu, demokratik gelişimin önündeki en büyük engellerden biri olmuştur. Tüm bu başarılı ve başarısız darbeler Atatürk adına yapıldı ve onları destekleyen ‘sivil’ kimseler de çoğu zaman ‘Ordu göreve’, ‘Genç subaylar rahatsız’ ve ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diyerek destek verdi.

Hükûmetin hayata geçirdiği demokratik adımları, devletin en stratejik kurumlarına yerleşen Fetullahçılar kendi örgütsel çıkarları doğrultusunda kullandı ve en nihayetinde 15 Temmuz’da Kemalist atıflarla darbe girişiminde bulundular ancak halkın direnişiyle püskürtüldüler.

Bütün bunları şunun için anlattım; halkın darbe ve darbecilere karşı hafızası çok diri. Kara Harp Okulu’ndaki 30 Ağustos mezuniyet töreninde bir kısım teğmenin, 2016’da kaldırılan hâliyle; resmî olmayan yeminle kılıç çekerek ant içmesi ve ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ sloganı gündemin önemli maddeleri arasında yerini aldı.

‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ söylemi, dört başı mamur bir siyasi slogandır. Teğmenlerin alternatif yemin töreninde tekrardan bu vurguyu yapmaları, “Göreve yeni başlamanın heyecanı” veya “Son dönemde askeriyeye tarikat-cemaat gölgesi düştü, onu dağıtmak için yapıldı” söylemleriyle yumuşatılacak bir konu değildir.

Hükûmetin hayata geçirdiği veya geçirmeye çalıştığı tüm demokratik hamlelere CHP’nin başını çektiği muhalefet tarafından ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ kılıfıyla karşı çıkıldı. Nitekim bu korsan kılıçlı yemin töreni değiştiğini iddia eden CHP’yi heyecanlandırmış, bilinçaltındaki darbe ve vesayet destekçiliğini yeniden gün yüzüne çıkarmıştır.

Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, çekilen kılıcın ve atılan sloganın ne manaya geldiğini görmüş olmalı ki “Mezuniyet töreninde bazı istismarcılar ortaya çıkmak suretiyle kılıçlar çektiler. Bu kılıçları kime çekiyorsunuz? Şimdi bunlarla ilgili olarak da gerekli bütün araştırmaların hepsi yapılıyor. Oradaki birkaç tane kendini bilmez evelallah temizlenecek.” dedi.

“Mustafa Kemal’in askerleri” ve Kapadokya

Diğer taraftan ABD Merkezî İstihbarat Teşkilatı (CIA) aynı gün resmî Instagram hesabından ‘Kapadokya’dan bir fotoğraf paylaştı. Fotoğrafın altına “Türkiye'nin Kapadokya Bölgesi'ndeki bu peribacaları 40 metreye kadar yüksekliğe ulaşabilir ve oluşturulması yüzyıllar sürebiliyor.” notunu düşse de bir süre sonra paylaşımını sildi. CIA bir seyahat şirketi olmadığına göre, bu paylaşımıyla aynı gün gerçekleşen korsan yemin töreni arasında bağlantı olup olmadığını ilgili kişiler bulacak. Ancak bu iki olay arasında makul bir bağlantı şüphesini taşıma gereksinimi duyuyoruz. Çünkü 15 Temmuz darbe girişiminden beş ay önce hâkî cübbesiyle kamera karşısına geçen Gülen, darbe çağrısını şu cümlelerle yapmıştı: “Umum adına konuşuyorum. Umum İslam toplumu adına, Kapadokya sakinleri, oradaki serkarlar adına konuşuyorum.”

Genelkurmay Başkanlığı’ndaki darbe eylemlerine ilişkin “Yurtta Sulh Konseyi” üyelerinin de bulunduğu 224 sanıklı Genelkurmay “çatı” davasının gerekçeli kararında, itirafçı beyanlarına göre “Kapadokya sakinleri” örgütün mahrem üyelerini, “serkar” ise mahrem imamları temsil ediyor.

Millî Savunma Bakanlığı’nın korsan yemin ile ilgili başlattığı inceleme sonucunda nasıl bir karar alınacak henüz bilemiyoruz ancak Anton Pavloviç Çehov’un dediği gibi “Bir sahnede silah görünüyorsa o silah mutlaka patlar.” Silah göründü.