Türkiye’de, 1980’lerin sonlarından bugüne siyasi partiler, çeşitli sivil toplum kuruluşları, meslek kuruluşları ve sendikalar tarafından ‘yeni anayasa’ talebi dile getirilmiş, taslaklar hazırlanmıştır. Değişikliği isteyenlerin temel mottosu da ‘Türkiye, darbe anayasasından kurtulup sivil ve özgürlükçü bir anayasaya kavuşmalıdır.’ olmuştur.
O çok istenilen yeni anayasa yapılamamış olsa da 82 Anayasası, 20’den fazla değişikliğe uğradı. Bu değişiklikler içinde en kritik olanları 2007, 2010 ve başkanlık sistemine geçişi sağlayan 2017 değişikliği oldu.
Türkiye de 2017’deki anayasa değişikliği ile birlikte aslında çok köklü bir sistem değişikliğine gittiği için bu yeni sisteme uygun bir anayasanın olması bir nevi zorunlu hâle geldi de denebilir.
Onun için Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne 2018’de geçişin üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni anayasa arayışını tekrar gündeme taşımıştır. Muhalefet ise ısrarla ‘Mevcut anayasaya uy, öyle yeni anayasa konuşalım.’ dese de aslında şu an bir ‘geçiş dönemi’nde olduğumuzu ya göremiyor ya da kabul etmek istemiyor. Bu geçiş döneminden kurtulmak, yani ‘anayasaya uyulması’ için bir anayasaya ihtiyaç var.
CHP’nin başını çektiği muhalefet, 2023 seçimleri öncesinde “Altılı Masa” adı altında defalarca toplanarak “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği Önerisi” taslağı hazırlamış, seçim yenilgisinden sonra bu taslak bir daha gündeme getirmemiştir.
Erdoğan, seçimlerden sonra da yeni anayasa çağrılarını devam ettirmiş ve bu çağrıların sadece bir seçim stratejisi olmadığını vurgulamıştır. TBMM, katılım oranı yüzde 87 olan 14 Mayıs 2023 seçimleriyle beraber 14 siyasi partinin temsilcisini ağırlayan, son 20 yılın en çoğulcu meclisi. Hem seçime katılım oranı hem de farklı siyasi görüşlerin Meclis’te temsil ediliyor olması, yeni bir anayasa için büyük bir şans olmakla birlikte zorlukları da barındırmaktadır. Anayasa değişikliğinin Meclis’te kabulü için en az beşte üç çoğunluk (360 oy) gereklidir. Referandum zorunluluğu olmaksızın bir anayasa değişikliğinin kabulü için ise üçte iki çoğunluğun (400 oy) sağlanması gerekir. Yeniden Refah Partisi’nin Cumhur İttifakı’ndan ayrıldığını hesaba katarsak Cumhur İttifakı’nın şu an 321 vekili var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, en son adli yıl açılışında yaptığı konuşmada, “Türkiye, siviller eliyle yapılacak yeni, kuşatıcı ve özgürlükçü bir anayasaya hazırdır. Biz yeni anayasaya sadece kuru bir hukuki belge olarak değil haklarımızı, özgürlüklerimizi, sorumluluklarımızı, bu topraklar üzerindeki ezelî ve ebedî kardeşliğimizi temsil eden bir toplum sözleşmesi olarak bakıyoruz.” dedi.
Peki, yeni anayasa tartışmalarına toplum nasıl bakıyor? Ağustos ayı GENAR Türkiye Raporu’nun araştırmasına göre ‘Yeni bir anayasaya ihtiyaç var mı?’ sorusuna, halkın yüzde 60.6’sı evet cevabını vermiş. Yeni anayasaya ihtiyaç olduğunu söyleyenlerin parti tercihleri de dikkat çekicidir. MHP seçmeni yüzde 79.9, AK Parti seçmeni yüzde 72.1, DEM Parti ile Yeniden Refah Partisi seçmeni ise aynı oranla yüzde 67.9 ‘evet’ diyerek yeni anayasaya ihtiyaç olduğunu belirtmiş. İYİ Parti seçmeni yüzde 61.9 ile ‘evet’ derken CHP seçmeni ise yüzde 44.5 ‘evet’ ile yeni bir anayasa oluşturma sürecine en mesafeli duran kesim.
Aslında Türkiye, anayasa tarihi konusunda ciddi bir anayasacılık birikimine sahip. Ülkemizde anayasa tarihi, 1808’deki Sened-i İttifak ile başlar Tanzimat ve Islahat fermanları ile devam eder. İlk yazılı anayasa olarak Kânûn-ı Esâsî 1876’da kabul edilmiştir. Kânûn-ı Esâsî, padişah denetiminde asker-sivil bürokrasi tarafından yapıldı. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu yani 1921 Anayasası ise Büyük Millet Meclisi tarafından yapılan, bu anlamda kurucu iktidarın doğru anlamda millete ait olması gerektiğini emreden ideale en yakın anayasa. 1924 Anayasası, Kemalist tek partinin güdümünde bir TBMM’nin yaptığı, dolayısıyla dar bir kadronun kuruculuk işlevini yerine getirdiği bir anayasa. Sonrasındaki 1961 ve 1982 anayasaları ise doğrudan askerî darbenin ürünü.
Gelinen noktada, toplumun yarısından fazlası da yeni bir anayasa istediğine göre Türkiye, mevcut Meclis aritmetiğiyle sivil bir anayasa yapmayı başarabilecek mi yoksa başka bahara mı kalacak?