Sürekli etrafı uyaran ne kadar çok köşe yazısı, WhatsApp mesajı okuyoruz değil mi? Herkes herkesi uyarıyor. Toplumu uyarmak, siyaseti uyarmak, kurumları, yetkilileri uyarmak, gençleri uyarmak gibi bir görev biçiyoruz kendimize. Bu görevi kimden aldık belli değil, ne hakla hangi liyakatle aldık o da belli değil çünkü ölçülebilir ve ehliyet gerektiren bir görev de değil bu. Bu uyarmacılık, yeri geldiğinde kulak çekip fırça atmacılık mesleği mesela doktorluk gibi de değil; yani bir odası, barosu, kurulu, konseyi yok. “Benim ailem çok adildi, babam kardeşlerimiz arasında hiç adaletsizlik yapmazdı açılın bu kararları ben vereceğim” diye mahkeme salonu basıp hakimin yerine oturamazsınız ama toplumu uyarmacılık işine hemen başlayabilirsiniz. Bence harika, madem bu iş böyle o zaman benim de elimi kimse tutamaz; o halde biraz da uyarmacıları uyaralım.
“Bak bu son uyarı” diyenlere, bütün uyarmacılara uyarılar:
1) Toplumu uyarmaya niyetlendiyseniz hiçbir neticenin tek başına bir sebepten meydana gelemeyeceğini her neticenin bir süreci olduğunu ve sürecin içinde birbirine bağlı sebepler olduğunu unutmayın lütfen. Hal böyleyken bizi uyaran, hatta hepimize kızıp “Bak bu son uyarı” diyenler bu sebepler zincirinden çekip aldıkları tek bir sebebi sırf kendileri tespit etti diye olan biten şeyin sebebi olarak dayatmaları itici, sıkıcı, faydasız üstelik çok eski bir zararlı alışkanlıktır, bunu yapmayın.
2) Uyarıcılar kendi tespit ettiği derde dair “Acilen çözüm” çağrısı yaparken başka dertlerin de olabilileceğini hatta meselenin birbirini var eden sorunlardan oluşan bir sorunlar bütünü olabilceğini unutmaması lazım. Bunu da yapmayın.
“Kendi nefislerine çağırmasınlar”
3) Uyarıcı eğer herkesin kendi sunduğu derde odaklanmasını telkin ediyorsa bu aslında kendi nefsine çağırma anlamına gelir. “Benim söylediğimi yapın en acil olan bu” diye hal diliyle telaş yapan kişinin sözleri nefistendir. Öyle olmasa “Beni dinlemediniz oh olsun, ben söyledim ama kimse bana kulak asmadı madem öyle size küsüyorum” demezlerdi değil mi? Uyaranlar kendi nefislerine çağırmasınlar, uyarsınlar. (Yeri gelmişken aramızda kalsın; kendi nefsine çağıran insan hemen belli olur, bunu anlamak için bir ilim gerekmez çünkü her insanın nefsi vardır ve nefis nefisi gördümü tanır, yutturamazsınız yani boşuna uğraşmayın.)
4) İnsan kendi nefsine çağırmıyorsa teklifi kabul görmedi diye küsüp darılmaz. Bu hal nefsini mevzunun öznesine dönüştüren kişinin halidir. Önce bundan kurtulmamız lazım. Doktor “şeker yeme” dedikten sonra ikinci kontrolde hastasının şeker yediğini farkederse “Küstüm, beni dinlemedin, tedavi etmiyorum” der mi hiç? Demez çünkü “şeker yeme” diyen doktorun derdi kendi sözünü dinletip tatmin olmak değil hastasına iyilik yapmaktır. Başka yollar dener.
5) Hepimiz bir dert tespit edebiliriz. Tespit etmekle kalıp sadece uyaran, gösteren, belli eden olabiliriz. Toplumsal alarm sisteminin çalan sirenleri olmaktır bu, çok faydalıdır. Tespit etmekle yetinmeyip çözüm de önerebilir bir yol/yöntem de teklif edebiliriz. Bu ise şahane. Tam burada tespit yapan kişi tespitlerini ve varsa tekliflerini kurtuluşun tek reçetesi olarak sunarsa bu işte dayatma olur, içinde biraz şımarıklık, biraz enaniyet biraz da kötü niyet olan tatsız bir dayatama. Nefsinizin ateşiyle pişirdiğiniz o acı loklamları insanların ağzına zorla tıkıştırmaya kalkamayın.
Muhasebeye kendinizden başlayın
6) Muhasebe teklif ediyorsanız kendi muhasebenizden başlayın hatta sadece kendi muhasebenizi yapın. Zaten başımıza ne geliyorsa herkesin başkasının muhasebesini yapmasından geliyor, ısrar etmeyin. Sürekli “Muhasebe yapma zamanı” diye çanları çalanların kendileri ne ara bu kadar masum, bu kadar mükemmel olmuşlar biz niye fark edememişiz değil mi? “İtiraf et” diye bağıran insanların niyeti başka* olabilir ve samimi insanlar bu niyeti sezerlerse başka* tepkiler gelir. Muhasebe aşkı olanları saygıyla karşılıyorum ve buyurun yapın efendim muhasebeniz biz de ibret alalım, bekliyorum.
Aynaya tahammülleri yok
7) “Toplum felakete sürükleniyor, yandık, bittik, herkes deist oldu, her üç dakikada bir kişinin imanı gidiyor, haftaya hiç Müslüman kalmayacakmış” çığlıklarının sadece bir anlamı vardır: “Kim toplum helak oldu diyorsa helak edendir/helak olandır” Cemil Meriç şöyle ifade ediyor (Allah rahmet eylesin) Her dudakta aynı rezil şikayet: yaşanmaz bu memlekette! Neden? Efendilerimizi rahatsız eden bu toz bulutu, bu lağım kokusu, bu insan ve makine uğultusu mu? Hayır, onlar Türkiye’nin insanından şikayetçi. İnsanından yani kendilerinden. Aynaya tahammülleri yok. Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını “yaşanmaz”laştıranlardır …” (Bu Ülke)
Mevzu şu: Alimler, arifler, münevverler, “Yandık, iman gitti, battık” diye ağlaşmazlar; felaket tellallığının hükmü cenaze ağlayıcısı kadınların hükmüyle aynıdır. Alimler, arifler, münevverler, ilham olurlar, örnek olurlar, yol yordam gösteriler, örnek olurlar, örnek olurlar, örnek olurlar…
Ez cümle: Üst perdeden ahkam kestiğiniz o doğa üstü uyarıcı koltuğundan indiğiniz anda gerçekleri fark edeceksiniz. Biraz gayret… Hepimize bol bereketli uyarılar olsun…