Bencilce bir rehâvet haliyle sadece kendini düşünen, üstelik kendini bile günübirlik düşünen toplumlar inşa edildi.

Mesela, erkekler askere giderdi. Niye? Savaş mı var da her erkek asker gidiyordu? Gitmeyenler, “Çürük, kaçak, adam olmaz” diye hakir görülüyordu. (Gidemeyenler değil gitmeyenler) Niye böyleydi? Savaş yoktu ama savaş olabilirdi ve biz savaş yok diye kendi derdinin peşine düşüp vatanını boşlayan insanlar olamazdık. Muhtemel bir savaş her zaman var olan bir tehlikeydi ve hepimiz bu muhtemel tehlikeye hazır olmalıydık. Sonra rehavet çöktü üzerimize adına “Şartlar değişti” dedik ve nöbet tutmayı bilmeyen erkeler haline geldik. Nöbet tutmayı bilmeyen, emir komuta zincirini tanımayan, organize olamayan bencil erkekler kredi kuyruklarında ziyan edildiler. Burada tek çare ağzını yaya yaya, “Bu zamanda savaşlar elektronik hocam” diye nutuk atmak kalıyor.

Daha önce de savaşlar olmuştu ve savaşmayı bilen erkekler vatanlarını, kadınlarını, çocuklarını koruyup hayatta tutmuşlardı. Yarın da savaş olacak ve yine aynı şekilde savaşmayı bilen erkekler, sürekli konuşan geveze erkekleri paramparça edecekler.

Yangınlar mesela? Bütün işyerleri, okullar, oteller, devlet binaları her gün düzenli olarak yanıyor mu? Hayır… Ama saydığım bütün bu ve daha başka binalarda çok sıkı yangın tedbirleri, yangın yönetmelikleri, yangın haber verme ve önleme sistemleri var. Niye; çünkü hayatta böyle bir tehlike var ve bu tehlike için hazır bekleyen itfaiyeler, kanunlar, tüzükler var. Tatbikatları var, eğitimleri var, denetimleri var… Bu “Hazır olma” meselesinin altında yatan anahtar kelime “önlenebilir” kelimesidir.

Örneğin yanardağ patlaması önlenebilir değildir. Bütün tedbirler, yanardağ patlayınca korunmaya yöneliktir, zararı azaltmaya yöneliktir. Peki salgın hastalıklar? En az yangın kadar gerçek, en az yangın kadar yakın ve üstelik yangınlar gibi önlenebilir olmasına rağmen hayatımızda, kanunlarımızda, eğitimlerde yeri yoktur!..

Daha önce 54 defa olmuş, her olduğunda milyonlarca insanı öldürmüş bir şeyi hemen unuttuk. Günübirlik hayat yaşamanın konforuna alıştık. “Salgın nedir”, “Salgın olunca neler yapılır” hiç kimse bilmiyor. Çünkü okullarda böyle bir ders olmadı, medya bu mesele üzerine hiç haber yapmadı, devletin bu meselede aktif olacak hazır bilim kurulları önceden kurulmadı. Yılda bir kere salgın tatbikatları yapmadık hiç!.. İnsanlar dedesinin, ninesinin bir salgında öldüğünü unuttu. Kolera, Veba ve Çiçek salgınları hemen unutuldu. Anadolu gibi, savaşlar ve salgınlar geçirmiş bir coğrafyanın çocukları utanç verici halde marketlerde makarna yağmaladı!.. Bütün insanlık sıradaki salgına günübirlik benciller olarak yakalandı.

Bu kadar utanç verici, üstelik dışarıdan bakınca tertemiz bir aptallık olan bu yakalanma halini elbette itiraf edemiyorum ve mecburen kimsenin bilmediği gizli planları fark eden özel ve üstün insan olarak her şeyin bir plan olduğunu söylüyorum.

Mesela Berberler Odası’nın bir planı neden yok?.. Salgın olunca ne yapılır, hangi kurallara uyulur, dezenfektan, berberi koruma, müşteriyi koruma nasıl sağlanır, dükkânlar kapanır mı yoksa müşteriler sıraya mı alınır? Hani nerede kararlar?.. Yok… Daha önce kimsenin aklına gelmemiş.

İnsanlar hem bencil hem de kibirli… “Ellerini yıka, kimseye dokunma, insanlara yaklaşma, elini ağzına yüzüne sürme” denildiğinde basit görüyor bunları. Nefsi kaldırmıyor. “Bu kadar basit olamaz” diyor. Çünkü kendisi özel; ancak derin güçlerin, küresel derin devletlerin, saldırısıyla ölür, ölecekse!.. Kim kabul eder elini yıkayamayan biri olduğu için ölmeyi. Aslında bir komplo yok, savaş yok, karanlık güçler yok, küresel derin devlet planı değil. Bu salgının altında esrarengiz bir şeyler yok. Doğal, gerçek bir virüsün doğal gerçek bir salgını var. Maske üreticilerinin bazıları gibi, sahte dezenfektan üretenler gibi, daha büyük çaplı başka küresel fırsatçılar çıkar mı, çıkar elbette… Ama bu salgın gerçek… Virüs karşısında, küçücük bir virüs, bu kadar aciz ve çaresiz olmak insanların nefsine ağır geliyor. Her nefis kendine “Küresel güçler” adında bir put uyduruyor. Bu tip hurafeleri, komplo teorilerini yaymak, insanların dikkatini dağıtmak demektir. Bu çok büyük bir vebal!

Şimdi düşünüyorum da bana yalvarmış doktorlar, “Erem, elini sağa sola sürme, tokalaşma, sarılma, kalabalığa girme, ellerini uzun süre sabunla yıka” demişler. Ben dinlemedim ve tokalaştım yetmedi burnumu-gözümü kaşıdım. Aradan bir hafta geçti ve şimdi solunum makinesine bağlı halde, hastalığı bulaştırdığım insanları da düşünerek ölümü bekliyorum!.. Mecburen suçu Bil Gates’e atmam gerekiyor. Çünkü kendini öldüren ve üstelik başka insanları da ölüme sürükleyecek kadar bencil biri olduğumu itiraf edemem ki!.. Kimse edemez.