Salı günü Amerikalılar başkanlık seçimleri için oy kullanırken Katar halkı da anayasa değişiklikleri için referanduma gitti.

Katar İçişleri Bakanı ve Genel Referandum Komitesi Başkanı Halife bin Hamed Al Sani referanduma katılım oranının yüzde 84 olduğunu ve geçerli oyların yüzde 90,6’sının anayasa değişikliklerini onayladığını açıkladı.

Değişiklik yapılan anayasa 2003 yılında yine referanduma sunulmuş, yüzde 97’ye yakın bir oranla kabul edilmişti.

O anayasanın ilk maddesinde “Katar egemenlik sahibi bağımsız bir Arap devletidir. Dini İslam’dır ve İslam şeriatı yasalarının başlıca kaynağıdır. Yönetim sistemi demokrasidir. Resmî dili Arapçadır. Katar halkı Arap milletinin bir parçasıdır.” diyordu.

Bu maddenin yönetim sistemiyle ilgili kısmı “Yönetim sistemi demokrasidir; şura, adalet ve kanunun üstünlüğüne dayanır.” şeklinde değiştirildi.

Anayasanın 77’nci maddesinde daha önce Şura Meclisi’nin 45 üyeden oluştuğu, 30 üyesinin gizli oylama yoluyla doğrudan halk tarafından seçildiği ve 15 üyesinin de Emir tarafından tayin edildiği belirtilirken değişiklikten sonra bu maddede Şura Meclisi’nin en az 45 üyeden oluştuğu ve üyelerinin tamamının Emir tarafından seçildiği ifade edilmektedir.

Anayasanın ilk maddesinde gerek değişiklikten önce ve gerekse sonra yönetim sisteminin demokrasi olduğu yazsa da Katar’ın demokrasiyle yönetilmediğini söylemeye gerek yok.

Şura Konseyi üyelerinin üçte ikisinin seçimle belirlenmesi 2003 yılında kabul edilen anayasada yer almasına rağmen ilk ve son seçim 2021 yılında düzenlendi.

Katar’da yapılan anayasa değişikliklerinin, demokrasi yolunda atılmış küçük adımın geri alınmasına yönelik olduğu tartışılmaz bir gerçek.

Katarlılar bu kararı savunurken çeşitli gerekçeler öne sürüyorlar.

Katar toplumunun kabilelerden müteşekkil olduğunu, Şura Meclisi seçimlerinde kabilelerin gerekli yetkinliğe sahip doğru aday yerine körü körüne kendi üyelerine oy verdiklerini; dolayısıyla demokrasinin ülkeleri için uygun olmadığını söylüyorlar.

Katar’ın kişi başına düşen millî geliri en yüksek ülkelerden biri olduğunu ve halkının refah içinde yaşadığını, eğitim ve sağlık gibi hizmetlerin tamamen ücretsiz olduğunu, ülke dışında tedavi görmesi gerekenlerin masraflarının dahi devlet tarafından karşılandığını, kısacası halkın yönetimden memnun olduğunu ifade ediyorlar.

Şura Meclisi seçimlerinin toplumda bölünmelere sebep olduğunu ve Katar’ın mevcut koşullarda her zamankinden daha çok birlik ve bütünlüğe ihtiyaç duyduğunu savunuyorlar.

Halkın görüşüne başvurulduğuna ve anayasa değişikliklerinin referandum yoluyla kabul edildiğine işaret ederek demokrasinin tam da böyle bir şey olduğunu öne sürenler var.

Sorun şu ki; Arap Baharı sürecinde devrimleri ve Arap halklarının diktatör rejimlere karşı verdiği mücadeleyi destekleyen ülkelerden biri de Katar idi.

Başta El Cezire olmak üzere Katar tarafından fonlanan medya organları, gazeteciler ve yazarlar demokratik çoğulculuğu, özgür ve şeffaf seçimler yoluyla halk iradesinin tecelli etmesini ve halkın yönetime katılması gerektiğini; atanmış değil, seçilmiş hükûmeti hararetle savunuyorlardı.

Demokrasinin Arap ülkelerine uygun olmadığı görüşünü şiddetle eleştiriyor, bu iddianın Arap halklarına hakaret olduğunu söylüyorlardı.