Suriyeli devrimcilerin Rusya ve İran’ın desteğine rağmen 60 yıllık Baas diktatörlüğüne son vermesinin yankıları devam ediyor.

Devrimcilerin başarısı ve İran’ın Suriye’den çıkarılması en çok Tahran’a bağlı örgütleri korkuttu.

O korkuyu hissedenlerin başında Yemen’in başkenti Sana’yı işgal altında tutan Husiler geliyor.

İran’ın ve Hizbullah’ın güç kaybetmesine ek olarak Suriye rejiminin devrilmesinin yol açtığı endişe Abdülmelik el-Husi’nin konuşmasına ve yüz ifadelerine yansımış.

Husilerin lideri sıranın kendilerine geldiğini hissetmiş olmalı.

Sednaya’dan ve Suriye’deki diğer cezaevlerinden gelen korkunç görüntülerin ardından Husilere ait el-Mesire kanalında yayınlanan ve örgütün kontrolündeki cezaevlerini “beş yıldızlı otel” gibi gösteren haber, Baas rejiminin akıbetine uğrama korkusunun yansımasından başka bir şey değil.

Önümüzdeki günlerde Husilerin üzerlerine gelmekte olan tehlikeyi savuşturmak için diyalog arayışına girmeleri sürpriz olmaz.

Ancak Suriye rejiminin durumuna düşmek istemiyorlarsa manevra yapmaya ve zaman kazanmaya çalışmak yerine “yönetimin kendilerine bahşedilmiş kutsal bir hak olduğu” iddiasından vazgeçip Yemen halkının özgür iradesine ve hakemliğine razı olmalılar.

Suriye’de krizden çıkışın ancak halk iradesini yansıtacak özgür ve şeffaf seçimlerle mümkün olduğunu söyleyen İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçı, belki Husilere de halk iradesini silah zoruyla gasbetmeyi bırakıp Yemenlilerin önüne seçim sandığını koymalarını tavsiye eder.

Baas diktatörlüğüyle kirli ilişkiler içinde olanlar ve devrik rejim tarafından fonlananlar da endişe içinde.

Devrimciler tarafından ele geçirilen belgelerle skandallarının ortaya dökülebileceğini ve katil rejim lehine para karşılığı etki ajanlığı yapmaktan yargılanabileceklerini düşünüp kâbuslar görüyorlar.

Suriye’de devrimin başarılı olması sebebiyle korkuya kapılanlar arasında Arap Baharı karşıtı rejimler de var.

Panikle yapılan “Elimde kimsenin kanı yok ve elim kimsenin malına uzanmadı.” şeklindeki açıklamalar bu çerçevede okunmalı.

Beşşar Esed’in devrimi Rusya ve İran’ın desteğiyle kanlı bir şekilde bastırmak istemesi, halkın katliamlara maruz kalması ve ülkenin yakılıp yıkılması diktatör rejimleri memnun eden “kötü bir örnek” oluşturmuştu.

Arap halklarının haklı talepleri “Aman sesinizi çıkarmayın yoksa bizim ülkemiz de Suriye’ye döner” denilerek susturuluyordu.

Diktatör rejimler şimdi Suriye’de devrimin başarısının kendi halklarına örnek olmasından ve Arap halklarının “Suriyeliler başardılarsa biz de başarabiliriz” diye düşünmesinden endişe duyuyor.

Hatırlarsanız Arap Baharı devrimlerinin kıvılcımı Muhammed Buazizi tarafından Tunus’ta yakıldıktan sonra bu düşünceyle yayılmıştı.

Suriye halkı devrimin nasıl yapılacağını öğretti.

Bu nedenle Arap diktatörler Baas rejimi devrilmiş bile olsa Suriye’de güvenlik ve istikrarın hâkim olmasını, başarılı bir sistemin kurulmasını istemiyorlar.

En büyük arzuları Suriye’nin yine karmaşaya ve kaosa sürüklenmesi.

Bunun gerçekleşmesi için de ellerinden geleni yapacaklarından kimsenin kuşkusu olmasın.

Fakat onlar böyle yapacaklar diye karamsarlığa ve ümitsizliğe kapılmaya gerek yok.

Erdoğan’ın dediği gibi, çakal ne kadar hile bilirse kurt da o kadar yol bilir.