Suriye’de muhalif grupların birlikte başlattığı ortak operasyon karşısında rejim güçlerinin ve müttefiklerinin varlık gösterememesi, Halep’in kısa sürede rejim güçlerinden ve İran destekli milislerden kurtarılması birçok kişi için sürpriz oldu.
Özellikle düne kadar Türkiye’nin PKK/YPG’ye karşı Suriye rejimiyle anlaşması gerektiğini söyleyenler ve rejim güçlerinin Rusya’nın da desteğiyle İdlib’i geri alacağı rüyasını görenler hayli şaşkın ve üzgünler.
Suriye rejimi aslında çoktan çökmüştü ancak Rusya’nın, İran’ın ve Hizbullah’ın yardımıyla ayakta durmaya çalışıyordu.
Ukrayna’daki savaşın Rusya’nın Suriye’deki varlığını zayıflatmasına İran ve Hizbullah’ın İsrail saldırılarıyla aldığı darbeler de eklenince o destek gücünü kaybetti.
Üzerindeki koruma kalkınca Suriye rejiminin gerçek gücü/güçsüzlüğü ortaya çıktı.
PKK/YPG’nin fırsattan istifade ederek rejimin çekildiği bazı bölgelere çökme girişimi de boşa çıkarıldı.
Muhaliflerin hızla ilerlemeleri ve rejimden kurtarılan bölgelerde durumu kontrol altına alıp herhangi bir güvenlik boşluğu oluşmasına izin vermemeleri uzun süredir hazırlığı yapılmış ve her yönüyle ayrıntılı şekilde planlanmış bir operasyonla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Rejim ve müttefiklerinin kara propagandalarına malzeme vermemek için azami çaba sarf ediliyor.
Şu ana kadar rejimden kurtarılan bölgelerde herhangi olumsuz bir olayın yaşanmaması ve halka güven verici bir yaklaşım sergilenmesi operasyona katılanların bu konuda önceden uyarıldıklarına işaret ediyor.
Operasyon yerel unsurlar tarafından gerçekleştiriliyor olsa da ortada geniş tecrübeye sahip bir “devlet aklı” ve “kurmay askerî zekâ” olduğu kesin.
Suriye’deki her türlü gelişmeyi pürdikkat takip eden ve İdlib’de onlarca güvenlik noktasına sahip olan Türkiye’nin operasyonu seyretmekle yetindiği söylenemez.
Birçok köyün ve kentin rejimden kurtarılmasıyla çok sayıda Suriyeli mültecinin gönüllü olarak ülkesine dönmesinin önü açıldı.
Özellikle Suriye’nin “ekonomik başkenti” sayılan Halep’in özgürleştirilmesi oldukça önemli.
Gönüllü geri dönüşleri engelleyen faktörlerden biri de rejimden kurtarılan bölgelerde iş imkânlarının çok kısıtlı olmasıydı.
Halep hem kendisine dönenlere iş imkânı sağlama hem de diğer bölgelerin ekonomik yönden canlanmasına katkıda bulunma kapasitesine sahip.
Fakat tüm bunların gerçekleşmesi için hava saldırılarının ve kentin Ruslar tarafından yakılıp yıkılmasının önlenmesi gerekiyor.
Aralık 2016’da muhaliflerin Halep’ten çekilmek zorunda kalmasının Türkiye’ye bedeli çok ağır olmuştu.
Bu kez aynı hata tekrarlanmamalı.
Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) etrafında koparılmaya çalışılan yaygaraya gelince…
Geçmişte Colani, en-Nusra Cephesi’ni DEAŞ’a karşı korumak için el-Kaide kartını kullanmıştı.
O tehlike ortadan kalkınca en-Nusra Cephesi lağvedilerek HTŞ kuruldu.
Birçok gözlemciye göre Colani, bugün yaşadığı dönüşüm ve İdlib’de edindiği yönetim deneyimiyle örgüt liderinden çok “devlet adamı” gibi hareket ediyor.
HTŞ’nin terör örgütü olduğunu söyleyen ABD’nin Hamas’ı da terör örgütü olarak kabul ettiği unutulmamalı.
El-Kaide’yle iş birliği yapan ve örgütün kurucu liderlerini koruyan Taliban’ın bugün Afganistan’ın meşru yöneticileri olarak karşılandıklarını hatırlatmaya gerek yok.