Suriye halkının onlarca yıl süren baskı ve zulme başkaldırarak Baas diktatörlüğüne son vermesi bölgede dengeleri değiştirdi.
Doğal olarak kazananlar ve kaybedenler oldu.
Suriye rejimine sonuna kadar destek veren İran ve Rusya’dan ilkinin kaybı büyükken ikincisi devrimcilerle masaya oturup Lazkiye ve Tartus’taki üslerini kurtarabilmenin yollarını arıyor.
Türkiye ise özgürlük mücadelesinde Suriye halkının yanında yer alarak ve devrimcilere destek vererek birçok kazanım elde etti.
Bu nedenle Suriye rejiminin yıkılmasıyla çıkarları zarara uğrayanlar Ankara’ya öfkeliler.
Rus siyaset bilimci Aleksandr Dugin’in Türkiye’yi “Rusya’ya ve İran’a ihanet” ile suçlaması, “Daha önce yapmadıklarımızı yapacağız. Pişman olacaksınız.” diyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tehdit etme hadsizliğinde bulunması o öfkenin yansımasından başka bir şey değil.
İran dinî lideri Hamaney de Esed rejiminin devrilmesinde ABD ve İsrail ile birlikte “Suriye’nin komşusu üçüncü bir ülkenin” rolü olduğunu iddia etti.
Hamaney o üçüncü ülkenin adını açıkça söylemekten kaçınsa da Türkiye’ye işaret edildiğini bilmeyen yok.
Esed rejimi yanlısı ülkelerin, partilerin ve örgütlerin en büyük beklentisi Suriye’ye yeniden iç savaş, kaos ve terörün hâkim olması.
Suriye halkının devrik rejimi arayacak hâle gelmesini istiyor ve dört gözle bekliyorlar.
Esed rejiminden daha kötüsü olamayacağı için onların bu hayallerinin -Allah’ın izniyle- asla gerçekleşmeyeceği söylenebilir.
Fakat her hâlükârda Türkiye’de ve özellikle Suriye’de ses getirecek büyük çapta terör eylemlerinin planlanabileceği ihtimaline karşı hazırlıklı ve dikkatli olmak gerekiyor.
Devrik rejim kalıntılarının, Rusya’nın ve İran’ın terör için kullanabileceği en uygun maşa DEAŞ.
Kendi teröristlerini DEAŞ’lı kılığına sokup eylem yaptırabilir, olası bir eylemi örgüt adına üstlenebilirler.
Bölücü terör örgütü PKK/PYD/YPG’nin de aynı maşayı kullanarak ABD himayesinin devamını garantilemeye çalışması bekleniyor.
Türkiye’nin Özgür Suriye’ye her alanda tam destek vereceği Erdoğan dâhil en yetkili ağızlardan dile getirildi.
Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın’ın Şam’dan verdiği görüntü de bu desteğin ifadesi.
Çünkü devrimciler Esed rejimi sonrası güvenli ve istikrarlı bir Suriye’nin inşasında başarısız olurlarsa bu başarısızlık aynı zamanda Türkiye’nin hanesine de yazılacak.
Şu kritik aşamada siyasi, diplomatik ve ekonomik her türlü destek elbette kıymetli ancak Suriye’nin öncelikle toprak bütünlüğünü korumaya, huzura ve istikrara ihtiyacı var.
Terörle mücadelede geniş bir tecrübeye sahip olan Ankara’nın geçiş döneminde güvenlik ve istihbarat konusunda Şam’a vereceği destek hayati derecede önemli.
Erdoğan’ın ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’a söyledikleri Türkiye’nin, Suriye’de DEAŞ’ın diriltilmeye çalışılmasına ve terörle mücadele bahanesiyle PKK/PYD/YPG’ye alan açılmasına izin vermeyeceğini gösteriyor.
Deyrizor’da olduğu gibi Rakka’da ve Haseke’de bile halk, bölücü terör örgütüne karşı ayaklanmışken ABD de artık teröristleri daha fazla koruyamaz.
Ayrıca DEAŞ Suriye’de yeniden ortaya çıkmaya çalışırsa Baas rejimini söküp atan devrimciler -gerekirse Türkiye’den destek alarak- onun da başını ezerler.
ABD gölge etmesin yeter.