Tarihî günlerden geçiyoruz, Suriye’de kanlı Baas rejimi devrildi. AGİT genel sekreterliğine tarihte ilk defa bir Türk diplomat seçildi. Esed’in devrildiği hafta, Cumhurbaşkanı Erdoğan Etiyopya ile Somali arasındaki sorunları çözüme kavuşturdu. Türkiye yıllardır yaptığı yatırımların ve mücadelenin sonucunda dış politikada âdeta vites yükseltiyor, Türkiye’nin etki alanı genişliyor. Dünya ise çatışmalı ve gergin bir döneme giriyor. Tüm aktörler buna göre yeni pozisyonlar alıyor, önceliklerini gözden geçiriyorlar.

Bütün bunlar olurken ülkemizdeki muhalefetin durumu ise evlere şenlik. Muhalefet ne iç politikada ne de dış politikada bir vizyona sahip değil; küçük gündemler, kısır tartışmalar, pespaye bir popülizm ve parti içi klik tartışmalarına gömülmüş durumda. Belediye başkanları, yönettikleri şehirlerin sorunları dağ gibi birikmişken işi gücü bırakmış ülkenin dış politikasını konuşuyor; parti genel başkanı ise heykel ve lokanta açılışı yapıyor. Muhalefetin hâli âdeta Soğuk Savaş’ın donuk komünist partilerini hatırlatıyor. Eskimiş ezberler, çağ dışı kalmış donuk bir vizyon ile stratejik bir körlük muhalefeti esir almış durumda.

Örneğin Esed ülkeden kaçmadan bir gün önce CHP lideri Özgür Özel, hâlâ Esed ile görüşelim diyordu. Cumhuriyeti kurmakla övünen bir partinin dış politika konusunda bu kadar körleşmiş olmasının, yanı başımızda Suriye’de olup bitenlere bu derece kayıtsız kalmasının, meselenin jeopolitik boyutlarını göremeden sadece mülteci konusuna takılmış vaziyette olmasının; Arapça nutuk, sekülerizm gibi garip ideolojik takıntılar üzerinden tartışmasının anlaşılabilir bir tarafı yok.

Bütün bu resme bakıp CHP’de dış politika konusunda uzman isimler olmadığını düşünebilirsiniz. Hâlbuki gerçek bu değil; emekli büyükelçiler, uluslararası ilişkiler profesörleri CHP’nin dış politika ekibinde mevcut. Ama bu isimlerin, dış politikayla ilgili açıklamalarına bakınca sahadan, gerçeklikten ve milletten nasıl bu kadar kopmuş olabiliyorlar diye insan gerçekten hayret ediyor.

Örneğin Emekli Büyükelçi Namık Tan’a göre, Türkiye’nin denizlerdeki kaynaklarına emperyalistlerin çökmemesi için ilan edilen Mavi Vatan doktrini bir masaldan ibaret. Bir dönem Azerbaycan Büyükelçiliği de yapmış olan Emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz’ün “Türkiye Azerbaycan’a cihatçıları götürdü.” açıklaması ise tam bir fecaat. Bunlara bakarak monşerdirler, ülkelerine yabancılaşmışlardır diyebilirsiniz.

Peki, CHP Genel Başkan Yardımcısı, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Profesörü İlhan Üzgel’in Halep ile ilgili açıklamasına ne diyeceğiz? Üzgel, Halep düştükten sonra katıldığı bir programda, “Esed görüşmeyi kabul etmedi diye Halep’i mi almak lazımdı.” açıklaması ile Türk milletinin psikolojisini, ülküsünü ne kadar tanımadığını ve ne kadar yabancı olduğunu ortaya koymuş oldu. Onun da ötesinde, Üzgel’in sahada ve uluslararası dengelerde olup bitenlerden bu kadar bihaber olmasının mantıklı bir açıklaması yok.

Ana muhalefet partisine bakan muhalif medyanın hâli ise başka bir fecaat. “Ne gerek vardı Emevi Camisi’nde namaz kılmaya, burayı sembolleştirmeye?” şeklindeki açıklamaların içindeki cehaletin koyuluğu ve derinliği insanı dehşete düşürüyor.

Hasılıkelam böyle bir muhalefet Türkiye’ye yakışmıyor. Dünyanın gidişatına bakınca

Türkiye’nin önünde dış politikada oldukça zor bir süreç olduğunu görüyoruz. Ayakları yere basan, yerli, millî ve sağlıklı bir muhalefet Türkiye’nin bu zorlu süreçte hata yapmadan ilerlemesine çok büyük katkılar verebilir. Ama mevcut muhalefet bu yükü taşıyabilecek bir altyapıya sahip değil; bundan dolayı da şartlar ne kadar müsait olursa olsun başarılı olamıyor.