Savaşlar, soykırımlar, sömürgeler, kuraklıklar, insani savruluş, aç insanlar…

Dünyadaki olağanüstü gelişmeler tarımsal ürünlere olan ilgiyi bir kat daha artırdı.

Bir defa şu tespiti yapalım!

Dünya genelindeki bu sıra dışı olaylar gelişmiş, az gelişmiş ve gelişmekte olan bütün ülkeleri olumlu veya olumsuz yönde etkiledi, etkilemeye de devam ediyor.

Bizi ilgilendiren Türkiye ekonomisi ve Türk tarımının durumu.

Ülkemizde tarımsal politikalardaki dalgalanma ve beklenen istikrarın bir türlü yakalanamayışı; tarım ülkesi olmamıza rağmen, geleneksel tarıma gereken önemin verilmeyişi bugün yaşadığımız olumsuzlukların ana kaynağı olarak öne çıkıyor.

Tarımsal üretim konusundaki altyapı zenginliğine sahip olan ülkemizde, kaynakları doğru ve verimli bir şekilde avantaja dönüştüremedik!

Bugün sebze, meyve, hububat, et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri ve baklagillerde yaşanan fiyat artışlarının ana nedeni arz ve talep dengesinin doğru kurulamamasından kaynaklanıyor.

FİYATLAR NEDEN ARTIYOR?

Bugünkü gelişmelerin ışığında tarımsal ürünlerde yaşanan sorunlar ve fiyat artışlarının nedenlerini, etkilerini, sonuçlarını ve çözüm önerilerini şu şekilde özetlemek mümkün.

Kuraklık faktörüyle ortaya çıkan rekolte kayıpları. Dünyada biyoyakıta yönelmenin olumsuz etkileri. Kuraklık faktörüyle ortaya çıkan malların arzındaki psikolojik olumsuzluk ve buna bağlı olarak talepte yaşanan psikolojik canlılık. Dünyanın üretici ülkelerinin, talep yoğunluğundan dolayı fiyatlarını %100 ila %150 civarında artırmaları; yani arz ve talep dengesinin bozulması.

Gıda ihracatçısı ülkelerin mal ihracatlarını kısıtlayarak veya yasaklayarak gıda milliyetçiliğine başlaması.

Ayrıca ülkemizde kış mevsiminin başlaması ve tüketim psikolojisinin “stok” eğiliminde olmasına bağlı yaşanan talep yoğunluğu.

Dünyanın herhangi bir yerindeki fiyat artışı ve olumsuzluğun diğer ülkelere olan etkisi. Bu durum özellikle net ithalatçı ülkeleri fazla etkilemektedir.

Yanlış yönetim ve desteklemeler neticesinde dönemsel sıkıntılar baş gösterince kamuoyu baskısından dolayı, ESK ve TMO gibi yapılar ithalat kolaylığına başvuruyor. Bu strateji, sorunları çözmüyor; bir süreliğine sükûnet sağlansa da uzun vadede daha büyük problemlere davetiye çıkartıyor.

Bütün olumsuzluklara rağmen üretici, sanayici, perakendeci ve tüketicilerin sağduyulu ve bilinçli tavrı ile bu süreci atlatacağımıza olan inancımı muhafaza ediyorum. Çünkü ülkemize inanıyorum.

İnşallah en kısa zamanda arz talep dengesi kurulur ve sağlıklı fiyat yapısı bir yere oturtulur.

NASIL BAŞARACAĞIZ?

Dünyada her ülke bütün tarımsal ürünlerde iyi üretim imkânlarına sahip değil. Bu durum ülkemiz için de geçerlidir. Her bölge, farklı coğrafi şartlar ve toprak yapısına sahip olduğu için; bu gerçeklere göre tarım politikaları yürütülmeli ve üretim yapılmalı. Üretici zaman zaman alternatif ürünlere yönlendirilmeli. Bu sayede hem üretici hem tüketici hem de ekonomik dengeler korunmuş olur.

Acilen tarladan sofraya süreci tekrar canlandırılmalı. Gıda ve tarım ürünlerinin kontrol ve denetimi için bürokrasi, akademi, STK, oda meslek grupları, tüketici ve kanaat önderlerinden oluşan “sektörel gelişmeleri izleme komitesi” kurulmalı. Bu komite aylık faaliyetler yürütmeli ve raporlar hazırlamalıdır.

Gelecek yıllarda aynı sorunlarla karşılaşmamak için acilen üretim ve tüketim envanteri oluşturulmalı.

Tohumlarımızın gen silsilesi bozulmuş durumda. Çiftçi, ıslah edilmiş geleneksel tohumlarımıza yönlendirilmeli, gerekirse bu tohumlar ücretsiz dağıtılmalı. Cumhuriyetin ilk yıllarında binlerce buğday çeşidine sahipken şimdilerde sadece 400 çeşitle yetindiğimizi söylersem; ne demek istediğimi de anlatmış olurum.

Çiftçi Kayıt Sistemi kanalıyla bilgi desteği sağlanmalı, gıda ve tarım bürokratları sahaya sürülmeli, tarım arazilerinin toplulaştırılması hızlandırılmalı, verimli arazilerin konut ve sanayi için heba edilmesinin önüne geçilmeli.

Bölgesel bazlı üretim anlayışı benimsenerek toprak analizleri hızlı bir şekilde tamamlanmalı, tarımsal desteklemeler verimlilik esasına göre yapılmalı, tarım kooperatiflerinin kurulması acilen tamamlanmalı ve sağlıklı yönetilmeli.

Dünyada yaşanan ani gelişmeler iyi takip ve tahlil edilmeli. Sektörel, geleneksel ve bilimsel uyarılar dikkate alınarak sürdürülebilir tarım politikaları geliştirilmeli.

Gerekli önlemler alınmazsa bugün yaşadıklarımız, yarın yaşayacaklarımızın yanında basit kalacaktır!

Özetle, ülkemizin geleceği ve insanımızın refahı için tek çıkış yolu var; o da üretimimizi artırmaktır!