Türkiye ve Yunanistan’ın mayıs gündemi neredeyse tamamen seçimlerle meşguldü. Her iki ülkede de iktidar ile muhalefet arasında müthiş bir kutuplaşma yaşandığından seçimlerin adeta bir referanduma dönüştüğünü söylemek mümkün.

Zira seçimlerde sadece ülkeyi önümüzdeki yıllarda yönetecek başkan veya başbakan seçilmeyecek, aynı zamanda ülkelerin üyesi oldukları NATO ve/veya Avrupa Birliği’ne yönelik pozisyonlarda da muhtelif değişimler oluşabilecek. Yaşanması muhtemel yönetimsel değişimlerin iki ülke arasındaki sorunları etkileme potansiyeli kadar, ülkelerin NATO ve AB’ye yönelik politikalarını da değiştirme ihtimali bulunmaktadır.

Bu nedenle Adalar Denizi’nin kıyısındaki iki komşu ülkede yapılan ve önümüzdeki günlerde tekrarlanacak olan seçimleri mukayese edip; seçimin işleyişi ve siyasilerin söylemlerindeki benzerlikler ile farklılıkları ortaya koyarak, seçim sonrası bölgemizde nasıl bir tablo oluşabileceğine dair tahminde bulunmaya çalışacağım.

Öncelikle Türkiye’nin 2018 yılından itibaren Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemine geçtiğini ve bu nedenle Türkiye’de hem Cumhurbaşkanlığı hem de parlamento için oylama yapılırken, Yunanistan’da sadece parlamento için oylama yapıldığını belirtmek gerekiyor. Zira Yunanistan’da Cumhurbaşkanı bizdeki eski sistemde olduğu gibi parlamento tarafından seçilmeye devam edilmektedir.

Buna mukabil, Türkiye’de Cumhurbaşkanının ilk turda %50+1 oyla seçilmesi kuralı nedeniyle seçime ittifaklarla gidilirken, Yunanistan’da Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmediği için buna gerek duyulmamaktadır. Ancak siyasi partilerin iktidar olabilmek için mecliste çoğunluğu sağlama zaruriyeti nedeniyle seçime tek başlarına girmelerine rağmen seçim sonucunda yeterli sayıya ulaşamamaları halinde koalisyonlara başvurulması ihtimali devam etmektedir.  

Bu kısa açıklamalardan sonra Türkiye’de 14 Mayıs ve Yunanistan’da 21 Mayıs’ta gerçekleşen seçimlerin sonuçlarının değerlendirilmesine geçebiliriz.

Öncelikle Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminde hiçbir adayın %50+1 oyu alamaması nedeniyle ilk defa seçimin ikinci tura kaldığını belirtmek gerekiyor. İlk turda en çok oyu alan Cumhur İttifakı Adayı Recep Tayyip Erdoğan ile Millet İttifakı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, 28 Mayıs tarihinde yapılacak ikinci tur oylamada en fazla oyu alıp Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı olmak için yarışacak. 

Parlamento seçimlerine gelindiğinde ise her iki ülkede de iktidar partilerinin seçimi birinci sırada tamamladığı görülüyor. Yunanistan’da iktidarda olan Yeni Demokrasi Partisi oy oranını çok az da olsa arttırırken, yeni seçim kanunu nedeniyle milletvekili sayısında tedricen bir azalış olmuş ve mecliste çoğunluğu sağlayamamıştır. Ak Parti’de ise hem oy oranında hem de milletvekili sayısında bir azalma olmuştur. Ancak Cumhur İttifakı’nı oluşturan partilerin toplamda kazandıkları milletvekili sayısı sayesinde meclisteki çoğunluk muhafaza edilmiştir. 

Yunanistan’ın ana muhalefet partisi olan Syriza, anketlerde iktidar alternatifi olarak gösterilmesine ve 2015’teki gibi bir çıkış yapacağı beklentisine rağmen hem oy oranında hem de milletvekili sayısında önemli bir azalma yaşamıştır. Türkiye’nin ana muhalefet partisi CHP ise, son dönemde ülkede yaşanan tüm olumsuzluklara, arkasına aldığı rüzgâra ve bazı anketlerde öngörülen yüksek rakamlara rağmen oy oranı ve milletvekili sayısında çok az bir artış kaydedebilmiş ancak mecliste çoğunluğu sağlamaktan uzak kalmıştır.

Muhalefet cephesi oylarındaki bu nisbi artışa rağmen,  Millet İttifakı’nın en büyük seçim vaadi olan tekrar parlamenter sisteme dönüş için gerekli anayasa değişikliğini yapabilecek sandalye sayısına ulaşamamıştır. Ayrıca ittifakta bulunan diğer dört partinin de CHP listelerinden seçime girmeleri nedeniyle oy artışının sebebi tam olarak ayırt edilememiştir. 

Türkiye, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu için 28 Mayıs’ta tekrar sandık başına giderek 14 Mayıs’ta seçmiş olduğu parlamentoyla çalışacak yeni Cumhurbaşkanını seçecek. Benzer bir şekilde Yunanistan da 25 Haziran’da tekrar sandığa gidecek ve ülkeyi önümüzdeki dört yıl boyunca kimin yöneteceğini belirleyecek.

İkinci turda Yeni Demokrasi lideri Miçotakis’in, seçim kanunundan kaynaklanan avantaj sayesinde mecliste çoğunluğu sağlayıp tek başına hükümet kurması beklenmekte olup, bu sayede Yunanistan’ın ABD, NATO ve AB ile yakın ilişkilere dayalı mevcut politikalarına devamı söz konusu olacaktır.

Oysa ana muhalefet partisi olan Syriza, Yunanistan’ın mevcut politikalarını teslimiyetçi olarak görmekte ve iktidar olmaları halinde daha bağımsız bir politika yürüteceğini vadetmektedir. Türkiye’nin yaptığı gibi kendi savunma sanayisini geliştirme sözü veren Çipras, özellikle Batılı ülkelerden yapılan çok yüksek tutarlı silah alımlarına karşı çıkmaktadır. Ayrıca Rusya-Ukrayna savaşında Yunanistan’ın sorgusuz sualsiz Batı kampında yer alarak Rusya’ya yaptırım uygulamasını da eleştirmektedir. Bunun yerine daha mutedil bir politika takip edilmesini önererek, bir şekilde Rusya ile iyi ilişkilerin sürdürülmesi gerektiğine inanmaktadır.

Yunan muhalefetinin yoğun eleştirdiği bir diğer konu da, Yunanistan’ın pek çok üssünü ABD’ye açarak adeta topyekûn bir ABD üssü haline gelinmesidir.

Türkiye’de ise bunun tam tersi bir durum gözlemlenmektedir. İktidar cephesi yerli ve milli bir politika yürütürken, muhalefet seçimi kazanmaları halinde mevcut politikalarda 180 derecelik bir dönüşten bahsetmekte ve başta NATO ve AB ile münasebetler olmak üzere daha Batı yanlısı bir politika izleneceğini ifade etmektedir. Bu kapsamda özellikle Batılı ülkeler tarafından eleştirilen Suriye’ye yönelik operasyonlardan vazgeçileceği, askerlerimizin koşulsuz geri çekileceği ve Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri gönderileceğini ifade eden muhalefet, bu bölgede bulunan PKK/PYD/YPG’den kaynaklı tehditler konusunda ise net bir şey söylememektedir.

Ortada herhangi bir BM kararı olmamasına rağmen sadece NATO’nun kararları doğrultusunda Rusya’ya yaptırım uygulanacağını beyan eden muhalefet, İsveç’in üyeliğinin de ivedilikle onaylanacağını açıklamıştır. Azerbaycan’ın Karabağ’ı özgürleştirdiği İkinci Karabağ Savaşı’ndaki Türkiye’nin rolünü de eleştiren muhalefetin beyanları, dost ve kardeş ülke Azerbaycan tarafından da endişe ile takip edilmektedir. Bunlar yetmiyormuş gibi Türkiye’nin Libya’daki rolü ve Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerinin korunması konularında da karışık mesajlar verilmekte, Mavi Vatan doktrini saldırgan bulunarak itibarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır.

Türkiye ve Yunanistan’daki iktidar ve muhalefet cephelerinin seçime yönelik söylemlerine istinaden ABD ve Avrupa’nın da bir pozisyon aldığı ortadadır. Genel olarak Batı basını Yunanistan’daki mevcut yönetimin devamından yana tavır alırken, Türkiye’de ise muhalefet cephesinin kazanması için ellerindeki tüm kartları kullanmaktadır. Bölgenin sözde istikrarı için Yunanistan’da sağın, Türkiye’de ise solun iş başına gelmesini tercih etmektedirler. Aslında onlar için iktidarın sağ veya sol görüşte olmasından ziyade Batıcı olması ve Batı’nın isteklerini yerine getirmesi önemli görülmektedir.

Görüldüğü üzere, iki ülkede de iktidar partileri seçimi ilk sırada tamamlamışlar, muhalefet partileri ise beklentilerin gerisinde kalmışlardır. Türkiye’de iktidar bloğu ulusal çıkarları önceleyip, güçlü bir Türkiye için daha bağımsız bir politika yürütmeyi vadederken, Yunanistan’da bu söylem muhalefet tarafından dillendirilmektedir. Türkiye’de muhalefet ülkeyi NATO’ya bağımlı ve ABD ile AB’nin güdümünde bir politika önerirken, Yunanistan’da ise bu söylemi iktidar partisi sahiplenmektedir.

Seçim sonuçları bize aynı coğrafyada yer alan iki ülkenin gelecekte, Batı’nın uydusu olarak mı kalacağını yoksa kendi çıkarları doğrultusunda daha bağımsız politikalar mı izlemeyi tercih edeceği hususunda bir fikir verecektir. Ayrıca bu tercih iki ülke arasında iyi ilişkilerin geliştirileceği yeni bir paradigmanın da mümkün olup olamayacağını gösterecektir.