Tüm dünyanın merakla beklediği ABD seçimleri nihayet sonuçlandı ve Cumhuriyetçi Parti’nin adayı olan Donald Trump, bir dönemlik aradan sonra yeniden seçilerek ABD’nin 47. başkanı oldu.

Trump kampanya süreci boyunca sürekli olarak seçimi açık ara kazanacağını söylese de hem kamuoyu araştırma şirketleri hem de medya yarışın başa baş gittiğini, hatta Kamala Harris’in küçük bir farkla da olsa başkan olabileceğini yazdı durdu.

Ama gelinen noktada Trump öyle bir zafer kazandı ki; beş milyona yakın oy farkının yanı sıra, Harris’in elde ettiği 226 delegeye karşılık 312 delege kazanarak 86 fark atan bir başkan olmakla da kalmadı; hem Senatoda hem de Temsilciler Meclisinde çoğunluğu sağlayarak “süper çoğunluk” denen ve elde edilmesi çok zor bir başarıya imza attı.

Bu muazzam başarının Trump’ın yeni dönemdeki politikalarına nasıl yansıyacağı tartışılırken Trump gayriresmî seçim sonuçlarının ortaya çıkmasından sonra yaptığı zafer konuşmasında beklenilenin aksine daha makul bir dil kullandı.

Şimdi herkes Trump’ın nasıl bir kabine kuracağını ve yeni döneminde hem ABD içerisinde hem de dış politikada nasıl bir yol izleyeceğini merak ediyor.

Trump’ın iç politikada nasıl bir yol izleyeceği ve kimlerle hesaplaşacağı şimdilik bizim konumuz değil. Bu yüzden Trump’ın koltuğa oturduktan sonra İsrail’in Gazze saldırılarını nasıl ele alacağına ve genel olarak Filistin konusunda neler yapabileceğine yönelik bazı tahminlerimi paylaşmak istiyorum.

Trump’ın kampanya döneminde ve seçim sonrası yaptığı konuşmada da belirttiği üzere kendisi; yeni savaşlar başlatan değil, savaşları bitiren birisi olmayı taahhüt ediyor. Bu kapsamda akla gelen ilk şey Rusya-Ukrayna Savaşı olsa da nihayetinde sıranın Gazze’ye de gelmesi kaçınılmaz olacaktır.

Ancak Trump’ın Yahudi lobisi ile girdiği yakın angajman ve onlara verdiği sözleri hatırlayınca Gazze’deki savaşı bitirmesini beklemenin pek mantıklı olmadığı anlaşılacaktır. Hatta savaşları güç kullanarak bitirmek stratejisi gereğince Gazze’deki durumun bir şekilde İsrail lehine sonuçlandırılmasını arzu ettiğini söylememiz mümkündür.

Hatta bu bağlamda, Netanyahu’ya gönderdiği ve kendisi koltuğa oturana kadar Gazze’deki işini bitirmesi gerektiği şeklindeki mesajdan da anlaşılacağı üzere, Trump’ın koltuğa oturduğunda yapacağı ilk işlerden birinin Gazze’nin İsrail tarafından ilhak edilmesine yeşil ışık yakmak olacağını söyleyebiliriz.

Yani İsrail ordusunun, tüm uluslararası hukuk kurallarına ve mevcut Birleşmiş Milletler ile Uluslararası Adalet Divanının aleyhte kararlarına rağmen Gazze’de devam ettirdiği katliam ve soykırım görmezden gelinecek ve katledilen 43 bin olmak üzere yerlerinden edilen iki milyonun üzerindeki Gazzelinin hakkı, hukuku yok sayılarak Gazze İsrail’e peşkeş çekilecektir.   

Benzer bir şekilde Batı Şeria konusunda da tamamen İsrail yanlısı bir tutum sergileyeceği değerlendirilen Trump’ın, ilk döneminin sonlarına tekabül eden Batı Şeria’nın İsrail tarafından ilhak edilmesi tartışmalarını hatırlatmak gerekir. Dolayısıyla Trump’ın bu süreci de kaldığı yerden devam ettireceği ve sözde bölgede barış ve huzurun tesisi için; tıpkı Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğu ve Golan Tepeleri’nin de İsrail toprağı olduğu şeklindeki açıklamaları gibi, Batı Şeria’nın da İsrail toprağı olarak kabul edildiğine yönelik bir açıklama yapması beklenebilir.

Böylelikle Trump’ın 28 Ocak 2020 tarihinde açıkladığı ve aslında tek devletli çözümü öngören ama iki devletli çözümü destekliyormuş gibi lanse edilen sözde Yüzyılın Anlaşması’nın devam ettirileceği ve bu sayede sadece bir tabeladan müteşekkil bir Filistin devletinin kabul edileceği anlaşılmaktadır.

Tüm bunlar yapılırken Trump’tan sonra kadük kalan İbrahim Anlaşmaları’nın da yeniden aktive edileceği ve BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan’dan sonra İsrail ile normalleşmesi için Suudi Arabistan’ın üzerine gelineceği tahmin edilmektedir.

Her ne kadar Suudi veliaht prensi olan Muhammed Bin Selman’ın, geçtiğimiz günlerde basına yansıyan demeçlerinde “Filistin meselesi iki devletli plan çerçevesinde çözümlenmeden İsrail ile normalleşmesinin mümkün olmadığını” söylemiş olsa da Trump’ın ısrar etmesi hâlinde bu konuda daha fazla direnemeyeceği tahmin edilmektedir.

Hâl böyle olunca da İsrail’in Filistinlileri ve Filistin meselesini tamamen gündemden düşürerek bölge ülkeleriyle normalleşmesi mümkün duruma gelecek ve Filistin meselesi tarihe gömülecektir.

Nihayetinde Trump’ın güç kullanarak savaşları bitirme yönteminin belki de ilk sonucunu Gazze’de ve Filistin’de görmemiz söz konusu olabilecektir.

Trump döneminde Gazze ve Filistin için bu kadar karamsar bir tablo çizdikten sonra bu süreci tamamen tersine çevirmese de önümüzde en azından İsrail saldırılarının geçici olarak da olsa durdurulabileceği ve bu sayede Gazzelilerin bir nebze de olsa nefes alabileceği bir fırsat olduğunu belirtmek isterim.

Hatırlanacağı üzere Obama’nın son günlerinde BM Güvenlik Konseyine, “İsrail'in uluslararası hukuka aykırı yerleşim faaliyetlerini derhâl ve tamamen durdurmasını” öngören bir tasarı gelmiş ve ABD’nin çekimser kalmasıyla 23 Aralık 2016 tarihinde 2334 sayılı karar kabul edilmişti.

Açıkçası şimdi de benzer bir durumla karşı karşıyayız ve Biden yönetiminin önünde de benzer bir fırsat var. Şimdiye kadar seçimi kaybetmemek için Netanyahu’ya katlanan ve İsrail’e sınırsız bir destek veren Biden’ın, artık seçimi kaybetme kaygısı da kalmadığına göre daha rahat hareket etmesi ve Netanyahu’yu sınırlandıracak, belki de işlediği insanlığa karşı suçlar ve soykırım suçları nedeniyle cezalandırılmasını sağlayacak adımlar atması mümkün olabilecektir.

Peki, bu nasıl olacak?

Öncelikle BM Güvenlik Konseyine getirilecek “İsrail’in Gazze saldırılarını durdurmasını öngören, aksi takdirde İsrail’e muhtelif yaptırımlar uygulanmasını veya Gazze’ye BM Barış Gücü gönderilmesini” içeren bir tasarının ABD tarafından veto edilmeyerek BMGK kararı olarak kabul edilmesi iyi bir başlangıç olacaktır.

Bu sayede Netanyahu’nun şimdiye kadar dikkate dahi almadığı Birleşmiş Milletler yeniden görünür olacak ve alınacak yaptırım kararları marifetiyle İsrail’in caydırılması söz konusu olabilecektir.

Gazze’de bir türlü ateşkesi kabul etmeyerek ABD seçimlerini Demokratların seçimi kaybetmesi yönünde manipüle eden Netanyahu’ya verilecek ikinci dersin ise silah ambargosu olması çok iyi bir tercih olacaktır. Zira İsrail’in 7 Ekim 2023’ten beri sürdürdüğü Gazze saldırılarını devam ettirmesi ABD’nin sağladığı silahlar sayesinde olmuştur. Hatta Lübnan, Suriye ve Yemen’e yönelik saldırılar ile İran’ın misillemelerine karşı savunması da ABD’nin desteğiyle mümkün olmuştur.

Yani ABD’nin desteği olmadan İsrail’in bölgede kabadayılık yapması söz konusu bile olmayacaktır. Bu nedenle Netanyahu’ya verilecek en iyi ders kapsamlı bir silah ambargosu olacaktır.

Bir sonraki adımın ise Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde Netanyahu ve Gallant aleyhinde devam eden davaya destek verilmesi ve mahkemenin 20 Mayıs’tan beri beklenen Netanyahu hakkındaki tutuklama kararına hükmetmesinin sağlanması olmalıdır.  

Zira şimdiye kadar ABD’nin baskısı nedeniyle mahkemenin tutuklama kararını alamadığı medyaya yansımış durumdadır ve artık Biden yönetimi için bu baskıyı devam ettirmenin bir anlamı kalmamıştır.

Netanyahu ve sabık Savunma Bakanı Gallant hakkında alınacak bir tutuklama kararı bazı ülkeler tarafından uygulanmayacak olsa bile, savaş suçu ve insanlığa karşı suçlar işledikleri tescillenecek ve bu durum hem Netanyahu’nun siyasi kariyerine önemli bir darbe vuracak hem de dünya genelindeki hareketlerini kısıtlayarak görev yapamaz, ülkesini temsil edemez hâle getirecektir.

Görüldüğü üzere Trump’ın yeniden başkan seçilmesi Gazze ve Filistin’in geleceği için pek olumlu sinyaller vermese de Biden yönetiminin koltuğu Trump’a bırakmadan önce kendilerinin altını oyan Netanyahu’yu cezalandırmak için atabileceği adımlar bulunmaktadır.

Bu adımlar Filistin’in makus kaderini ne şekilde etkiler bilinmez ama en azından Netanyahu gibi soykırımcı ve bebek katili birinin siyaset sahnesinden silinerek hak ettiği cezayı almasının yolunu açabilir.

Sizce de Biden’ın, Kamala Harris’in seçimi kaybetmesinde önemli rol oynayan Netanyahu’ya böyle bir ders vermesi iyi olmaz mı?