Cin Mescid’in önünden geçiyoruz. Burası Kâbe’den 2 km civarında bir mesafede bulunuyor. Peygamber efendimiz bu mescidin bulunduğu yere gelerek cinlere Kur’an okumuş ve namaz kıldırmış. Aynı güzergâh üzerinde Kâbe’nin dış avlusunun hemen bitişiğinde Peygamberimizin (sas) doğduğu mekânda bir kütüphane bulunuyor.

Daha önce Riyad üzerinden geldiğimizde ihrama girmek için Taife gitmemiz gerekti. Yol üzerine bulunan Ümmül Kura Üniversitesi’ne uğrayarak Arapça eğitiminde kullandığımız kitaplarla ilgili bilgi alıyoruz. Mekke’den geçerek engebeli yollardan bir dağa tırmanıyoruz. Yollar kayalık araziden kıvrılarak yukarı çıkıyor. Peygamber (sas) bu göğe tırmanır gibi kayalık dağları yürüyerek Taifliler’e tebliğe gitti. Yol boyunca bunları düşünerek tefekkür etmeye çalışıyorum. O kadar sıkıntılarla gidilen yerde Allah Resul’u taşlanıyor ve ayakları kanlar içinde kalıyor. Hakikati ve doğruyu anlatmak hiçbir zaman kolay olmadı. Tepenin üstüne çıkınca Taif Mekke’den tamamen farklı bir iklime sahip. Havası serin ve etrafta ağaçların olduğu bir belde. Şehrin girişinde bulunan mikat mahallinde ihramlarımızı giyiyoruz. Belki aklınızda kalır. Diğer mikat mahallerini hatırlatmak istedim.

1- Medine yönünden gelenlerin mikat yeri: Abâr-ı Ali olarak bilinen Zü’l-Huleyfe.

2- Şam yönünden gelenlerin mikat yeri: Cuhfe (Râbiğ).

3- Irak yönünden gelenlerin mikat yeri: Zât-ı Irk.

4- Yemen yönünden gelenlerin mikat yeri: Yelemlem’dir.

RİYAD

Hac umre vazifeleri dışında iki defa başkent Riyad’a bir defada EL Kasım bölgesinin başkenti Bureyde’ye gittim. Bu yolculuklarla ilgili hatıralara girmeden önce Suudi Arabistan’ın genel bilgilerden bir parça söz etmek istiyorum.

Suudi Arabistan Krallıkla yönetilen yaklaşık 30 milyon insanın yaşadığı bir ülke. Coğrafi olarak yaklaşık Türkiye’nin üç katı büyüklükte 2 milyon 150 bin kilometre kare alana sahip. Dünyanın 14. büyük ülkesi. Başkent Riyad’da 5 milyona yakın insan yaşıyor. Diğer büyük şehirler Cidde, Mekke, Medine, Dammam, Taif.

Suudi Arabistan yönetim olarak 13 bölgeye ayrılmış. Bunlardan bir tanesi de El Kasım bölgesi. Arabistan’ın bölgesel yönetimleri olduğunu bunlardan birisinin de El Kasım olduğunu İstanbul Ticaret Odası’nı ziyaret eden El Kasım Ticaret ve Sanayi Odası’nın heyetinden öğrendim. Yönetim kurulu üyelerinin dost ve kardeşçe tavırları, İstanbul’la iş yapma arzuları bizimde orayı ziyaret etmemize vesile oldu. Aynı tarihlerde Riyad’da bilişim sektöründen işadamları ikili görüşmelerde bulunacaklardı. Bu nedenle iki programı birleştirmeyi düşünürken bilişim heyetinin vize alamaması bizi epeyce üzdü. Bir taraftan iki ülkenin kardeş ve dost işadamları bir araya gelip ortak işler yapmak istiyor diğer taraftan vize engeli nedeniyle bu gerçekleşemiyor.

İstanbul’da kar kış kıyamet. Riyad’da varıyoruz güllük gülistanlık. İstanbul’un yaz havası var Riyad’da. Ertesi gün yola çıkmazdan önce Suudi Arabistan Şura Meclisi üyesi Usame Kürdi ile sabah kahvaltısı yaptık. Bilişim heyetinin vize alamadığını Usame beye de anlattık. Türkiye dostu bir insan olarak çok üzüldüğünü belirtti. Bizim vizelerimizin alınmasında verdiği katkıya teşekkür ettik. Karşılıklı olarak daha çok çaba sarf etmemiz noktasında mutabakata vardık.

Usame Bey bizim için Suudi Arabistan Televizyonu’nun genel müdüründen randevu almış. Başta kutsal mekânlar olmak üzere ortak projeler yapmak istiyoruz. Genel müdürle görüşüyoruz bizi çok sıcak karşıladı. Hatta her yıl hazırlanan ülkenin yıl dönümü filmini bizim yapmamızı önerdi. Bu filmi her yıl İtalyanlara yaptırıyorlarmış. Bir de Hac belgeseli yapalım önerisinde bulundular. Projeleri hazırlayıp gönderdik ancak hiçbir cevap alamadık.

Riyad modern yapılarla dolu bir başkent. Tarih ve coğrafya adına görülecek bir yer yok. Geniş caddeler arasından iki bina dikkat çekiyor. Birisi üçgen şeklinde yükselen ve üçgenin bitim noktasında top şeklinde bir daire olan Faysaliye Binası. Diğer gökdelen ise Memleket Binası. Memleket binası da çok yüksek cam giydirilmiş tam tepesinde büyük bir boşluk var. Gazoz kapağı açacağına benziyor.

BUREYDE

Riyad’la El Kasım bölgesinin başkenti Bureyde arası arabayla yaklaşık 4 saat sürüyor. Usame bey uyarıyor sakın 120 km hız sınırını aşmayın. Espri yapıyoruz “hız sınırını aşarsak sizi ararız”. Yola çıkınca bu uyarının ne anlama geldiğini daha iyi anlıyoruz. Yolun hemen hemen tamamı çölde geçiyor. Asfalt yol çok kaliteli. Bu yolun hakkı 200 km hız. Zaman zaman arabanın göstergesine bakıyorum şoförde uyarıya rağmen 150 km hızla gidiyor. Yol boyunca deve sürüleri görüyoruz. Ufak bir yeşillik gördük mü orası vaha mı diye birbirimize soruyoruz. Küçük çalılıklardan başka bir şey yok kocaman arazide. Develer ne yiyor diye merak ediyorum. Develerin bir hafta susuzluğa dayandığını duymuştum. Acaba bu büyük hayvanlar az yemek yeme alışkanlığına da mı sahip? Gözümüz hep yol tabelalarında. Yolculuğun bir an önce bitmesini istiyoruz. Yol kenarlarında kısa aralıklarla mesafeyi gösteren tabelalar var. Bir de yolda dikkatimi çeken şey çöl adeta enerji hat ve direkleriyle dolu. Yol bizim tem yolunu andırıyor ancak bir eksiği var bizimkiler kadar güzel mola yerleri yok.

Bureyde’ye akşam üzeri vardık. İlk intiba temiz ve modern bir şehir. Her nedense küçük ve daha az bakımlı bir şehre gideceğiz imajı var kafamda. Ticaret odası yetkilileri akşam yemeğini beraber yiyelim önerisinde bulundular. Modern bir ortamda değil geleneksel bir yemek olursa daha çok makbule geçeceğini ifade ediyorum. Bu teklif onlarında hoşuna gidiyor.

Yemeğe gittiğimizde bizi geleneksel tarzda dizayn edilmiş bir konakta karşıladılar. Geleneksel Arap konağı bana divan ve kilimleriyle hiç yabancı gelmedi. Hatta divanın kılıflarındaki ay yıldız bana Malta Köşkü’nü hatırlattı.

Konakta buhurdan ve Arap kahvesiyle karşılanıyoruz.

Ticaret Odası Genel Sekreteri Al Kasım baro başkanı ve yönetim kurulu üyeleriyle sohbet ediyoruz. Baro başkanı profesörün heyecanlı konuşması hepimizi etkiliyor. Konu 400 yıldan fazla süren beraberliğimiz. Geçmişe dair çok güzel sözler sarf ediliyor. Duygulanıyoruz. Sultan ikinci Abdülhamit Filistin için yaptıklarını anlatıyor baro başkanı. Bizde bu sene İstanbul Ticaret Odası’nın 130.yıl dönümü olduğunu ve odanın Sultan Abdülhamit tarafından Dersaadet Ticaret Odası adıyla kurulduğunu hatırlatıyoruz. Zengin ve bol çeşitli yemekten sonra kahve içmek üzere bahçedeki Arap çadırına geçiyoruz. Çadırda daha çok ticari münasebetler konuşuluyor. Neden daha çok ticaret yapamadığımızı tartışıyoruz. Sabah ticaret odasında buluşmak üzere ayrılıyoruz.

Kaldığımız otelin karşısında ki meydan da küçük bir şehir müzesi var. İçerisinde fazla eser yok daha çok Suud ailesinin hatıra eşyaları ve fotoğraflarıyla dolu. Müzenin giriş katında Suud ailesinin kullandığı eski arabalar sergileniyor. Üst katta bölgede yaşayan hayvanların iskeletleri ve içi doldurulmuş temsilleri dikkat çekiyor.

El Kasım Ticaret Odası

Ticaret odası Başkanı El Kasım bölgesinin tarım ve sanayi bölgesi olduğunu vurguluyor. Dünyanın en çok hurma üretilen bölgesi olduğunu ifade ediyor. Şehirde kısa bir tur atınca geniş caddeler dikkatimizi çekiyor. Ticaret Odası Başkanı Dr. Yusuf Bey öğle yemeğine evine davet ediyor. Arabistan da bir misafirin eve davet edilmesinin çok önemli olduğunu duymuştum. Yusuf Bey’in evi şehrin dışında yolları çiçek ve ağaçlarla dolu bir kasabada. Yolda giderken Yusuf Bey ortak projeler yapmaktan söz ediyor. Finansmanın olduğunu ama doğru projeler ortaya çıkmadığını bu nedenle Türklerle beraber çalışmak istediklerini anlatıyor. Projeler için birçok desteklerin olduğunu vurguluyor. Yusuf Bey yemeğe gitmeden önce fabrikasını görmemizi arzu ediyor. Bizde kabul ediyoruz. Fabrikanın kapısında İbni Sina’nın resmini görüyoruz. Bu beni heyecanlandırdı. Yusuf Bey sadece işadamı oda başkanı değil aynı zamanda tarih şuuru da olan birisi. Mütevazı davranışlarıyla dikkatimi çekiyor. Fabrikanın üretim bantlarını gezdirmeden önce bize Ar-Ge bölümünü gösteriyor. Son teknolojiyle donatılmış Laboratuvarları bölüm sorumluları anlatıyor. Üretim bantları da son derece modern.

Yemekte iki ülkenin tarih kültür ve medeniyet birliğinden söz ediyoruz. Bu unsurların ticaretin önünü açan değerler olduğunu vurguluyoruz. Zaman zaman eksik Arapçamla konuları açıklamaya çalışsam da ortamın samimiyeti her şeyin üzerine çıkıyor. Konuşma sırasında Yusuf Bey’in 4 tane kitap yazdığını öğreniyoruz. Bana okumam için kitaplarını hediye etti.

Kısacası El Kasım’da ticaretin ön şartı olan azmi ve samimiyeti gördük. Gerisi doğru tüccarların bir araya gelerek iş yapmasına kalıyor. Günlük politik yaklaşımların tuzağına düşmeden kardeşlik hukuku içerisinde ticaretimizi ve dostluğumuzu artırarak yolumuza devam etmeliyiz.