Sovyetlerin Türk milletine yaşattığı sıkıntıların haddi hesabı yok. Koca Türkistan coğrafyasını “bütün haklara özgürlük” yalanıyla sömürdüler. Sovyet; “danışma kurulu” anlamına geliyor. Adını, danışma kurulu koydular yanına “özgürlük” palavrasını eklediler ama ne hikmetse kuruldan hep Ruslar lehine kararlar çıktı. Türkiye’de bile bu yalan rüzgârına inanan binlerce genç heder olup gitti. Diyeceksiniz ki Almatı’da sinemayı konuşacakken nereden girdin bu Sovyet meselesine? Dile kolay, yaşayan bilir; 73 yıl dinini, dilini, örfünü âdetini unutarak hayat sürmek hatta işkencelere ve  katliamlara uğramak, soykırıma maruz kalmak… Sovyet döneminde 15 ila 20 milyon arasında Müslüman Türk katledildi.

Almatı’da “Eurasian Film Market”ine katıldım. Adında “market” kelimesi var ama sunum ve gösterim ağırlıklı bir program oldu. Daha çok Fransız ve İtalya sinemalarının tanıtımına ağırlık verilmiş. Fransız ve İtalyan devlet temsilcileri de programı yakından takip ettiler. Türkistan devletlerinin resmî kurum temsilcilerini markette göremedim. Program, tarihî Arman sinemasının salonlarında icra edildi. Biz Türk dünyasında dil ve alfabe birliğinden bahsederken burada konuşma dili maalesef Rusça idi. Fransız, İtalyan filmleri Rusça seslendirilmiş hâlde ya da alt yazılı bir şekilde sunuldu. Kazaklarla birbirimizi az anlıyoruz derken burada hepten ipin ucunu kaybettik.

Özellikle genç Kazak sinemacılar film ve projeleriyle kendilerini ifade ettiler. Yeni nesil filmlerin büyük çoğunluğu aşırı şiddet içeriyor. Hele bir tanesi dozunu iyice kaçırmış; salonu protesto ederek terk etmek içimden geldi ama zor sabrettim. Filminin kısa tanıtımını sunan genç yönetmen, filmlerinin sosyal medya üzerinden 30 milyondan fazla izleyiciye ulaştığını gururla anlattı. Sunumlar bittikten sonra tanışmak isteyen genç sinemacılara “Böyle rezil işler yapmayın. Sovyet döneminde bile bu kadar şiddet ve porno içeren filmler yapılmadı.” dedim. Normal olan filmlerin teknik ve içerikleri de bir tuhaf! Ya biz eskidik yahut yeni nesle acayip şeyler oluyor. Sosyal medya esareti tıpkı Sovyet ideolojisi gibi özgürlük yalanıyla zerk ediliyor. Bu durum her yer için geçerli maalesef.

Sunumlar arasında kaliteli ve nitelikli işler de vardı. Özellikle animasyon sinemacılarının program ve projelerini başarılı buldum. Kısa programlar hâlinde hazırlan anime işler daha çok “2D” formatında yapılmış. Genç yapımcılarla ortak yapımlardan söz ettik. Hepsi çok heyecanlı, bir an önce beraber, iyi projeler ortaya koymaya hazırlar. Türkiye’deki yapımcılardan çok şey bekliyorlar. Benden söylemesi…

Programların yoğunluğu, havanın yağmurlu olması ve giderek soğuması nedeniyle Almatı’yı teşehhüt miktarı görebildim. Almatı geniş caddeleri, ağaçlı yaya yolları, sonbaharın sararttığı dökülen yaprakların başka bir renk kattığı geniş parkları ile düzenli ve planlı bir şehir. İnsan bu şehirde dolaşırken kendini sakin ve huzurlu hissediyor. Yazının başında komünistlere haklı olarak kızdık ya! Şehir planlaması konusunda sözümü geri alıyorum. Kazakistan Oteli’nden yürüyerek yaklaşık 30 dakikada vardığım Kazakistan Cumhuriyeti Merkez Devlet Müzesi, Türk tarihi ve Kazakistan tarihi açısından gerçekten görülmeye değer eser ve belgelerle dolu bir hazine görünümünde.

Almatı, başkentliği 1997 yılında Astana’ya kaptırmış ama bir başkent gibi konuşmaya devam ediyor…