İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun İran’ın nükleer programıyla ilgili açıklamalarının ardından ABD’de yapılan seçimlerde Cumhuriyetçi Parti’nin ve Donald Trump’ın kazandığı zafer Tahran’da alarm zillerinin çalmasına yol açtı.

Netanyahu, geçen ayın sonunda “İran’da hiç olmadığı kadar hareket özgürlüğüne sahip olduklarını ve ihtiyaç duydukları her yere erişebileceklerini” öne sürmüş, Tahran’ın nükleer silaha sahip olmasını engellemenin “en önemli öncelikleri” olduğunu açıklamıştı.

Trump ise ilk başkanlık döneminde Obama yönetiminin Tahran’la imzaladığı nükleer anlaşmadan çekilmiş ve İran’a sert ekonomik yaptırımlar uygulamaya başlamıştı.

Geçen hafta gazetecilere yaptığı açıklamada da İran’a zarar vermek istemediğini ancak “Tahran’ın nükleer silaha sahip olmaması gerektiğini” söyledi.

İran, üzerine doğru gelmekte olan tehlikenin farkında ve o tehlikeyi gerginliği yükseltmeye gerek kalmadan savuşturma çabası içinde.

Trump’ın “maksimum baskı” politikasına karşı “maksimum direniş”, Tahran’ın mecbur kalması hâlinde başvuracağı en son seçenek.

Askerî güç kullanmanın özellikle mevcut koşullarda ne kadar riskli olduğunun İran da farkında.

Bu nedenle Tahran bir yandan nükleer programının barışçıl amaçlar için olduğunu öne sürüyor, diğer yandan da Trump’a pazarlık teklif ediyor.

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın nükleer silah yapma peşinde olmadıklarını öne sürerek Hamaney’in nükleer silahları yasaklayan fetvası olduğunu söylemesini ve yardımcısı Cevad Zarif’in Trump’ı geçmişteki politikalarının artılarını ve eksilerini görmeye davet etmesini bu çerçevede okumak gerek.

Ancak İran’ın nükleer silah yapma amacının bulunmadığı iddiası da Hamaney’in fetvası da inandırıcı olmayacaktır.

İran, karşı karşıya kalabileceği tehlikeden korunmak için ayrıca Körfez ülkeleriyle ilişkilerini düzeltmeye ve bu şekilde onların olası bir çatışmada tarafsız kalmalarını sağlamaya çalışıyor.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi geçen ay Riyad’daydı ve Pezeşkiyan da İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ile Arap Birliği’nin olağanüstü ortak zirvesi öncesi Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Muhammed bin Selman zirvede yaptığı konuşmada “kardeş ülke” olarak nitelediği İran’ın egemenliğine saygı duyulması ve topraklarına saldırı düzenlenmemesi çağrısında bulundu.

Tahran-Riyad yakınlaşmasının konjonktürel olduğunu söylemeye gerek yok.

Körfez ülkeleri İsrail’in ABD’yle birlikte ya da tek başına İran’a düzenleyeceği olası bir saldırıda topraklarının kullanılmasını, dolayısıyla İran füzeleri ve insansız hava araçları tarafından hedef alınmayı istemiyor.

İran’ın çabaları tehlikeden kurtulmasını sağlayabilecek mi?

Bu sorunun cevabını zaman gösterecek.

Ancak Trump’ın birlikte çalışacağı ekipten şu ana kadar isimlerini açıkladıkları, İsrail’i memnun edecek türden kişiler.

Daha da ötesi, Israel Hayom gazetesi Trump’ın ekibinden bir grubun İran’da rejim değişikliği için plan yaptığını öne sürüyor.

New York Times ise Trump’ın ikinci başkanlık döneminde Washington ve Tahran arasında gerginlik yaşanmaması için Elon Musk’ın pazartesi günü İran’ın Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Amir Said İravani’yle görüştüğünü söylüyor.